Yeni Yıl Yaklaşırken...

Uzun zamandır yoğunluktan yazamadım sizlere. Başımıza gelenleri Instagram'dan biraz olsun paylaştım; takip edenleriniz biliyordur. Kısa bir özet geçeyim:

Şahane bir yaz sezonu geçirdik. Celipe'nin misafirlerinin yanı sıra, Türkiye'de birçok firma tarafından satışa sunulan Montenegro turlarının 10 tanesine rehberlik yaptım. Rehberlik yapmayı çok seviyorum çünkü hayatım boyunca belki de hiç karşılaşamayacağım insanlarla tanışıyor, buraları birlikte keşfediyoruz. Herkes renk renk... Her misafirden yeni şeyler öğrendiğim gibi, onlardan gelen her soru bana yeni yollar açıyor.

Bazıları bizi yazılarımızdan, bazıları katıldığımız radyo programından, kimileri de kısa bir süre önce yayınlanan Kedici belgeselinden tanıyıp; yüz yüze görüşmeye geliyor. Gelirken de bize, yaşadıkları şehirlere özgü, Türkiye'de yaşarken hiç tatmadığımız ya da hasını hiç yemediğimiz yiyecekler getiriyorlar. Kayseri'den mantı ve pastırma (Celil vejetaryen ama ben bayılarak yedim tabii ki!), Datça'dan acı-tatlı biber reçeli ve bademli incir, Bursa'dan pekmez, Eskişehir'den Osmanlı helvası ve keçiboynuzu pekmezi, Malatya'dan kayısı, Adana'dan bulgur, Gaziantep'ten fıstık ve baklava... Daha neler neler... Özetle tam gurbetçiyiz :)
Bazı misafirlerimizle bağımız hiç kopmuyor. Bir önceki sene gelen misafirlerimiz, bizi görmek ve ülkenin farklı yerlerini keşfetmek için yeniden geliyor.  Ülkemizin her yerinden şahane insanları ağırlamak bizler için gerçekten çok keyifli!


Türkiye dışından da çokça konuğumuz oldu bu sene. Brezilya, Ukrayna, Fransa, Birleşik Arap Emirlikleri, Kanada, Amerika...

Bizimle olmayı seçen, üstüne bize değer verip hediyeler getiren herkese çok çok teşekkür ederiz.


2016 yaz sezonu 30 Eylül'de bitmişti ve biz sonrasında çok sakin bir sonbahar ve kış sezonu geçirmiştik. Bu sene hiç öyle olmadı. Yaz sezonu biter bitmez, yazın gelemeyen ancak ülkeyi keşfetmek isteyen misafirlerimiz gelmeye başladı. Kimi Montenegro'ya yerleşmek istiyor, kimi yatırım amaçlı ev almak istiyor ve internetteki bilgi kirliliği sebebiyle neye inanacaklarına emin olamıyorlar. Haklılar; zira nedense kimse tam olarak yasaları açıklamıyor, satmayı hedefledikleri evlerin imarına iskanına bakmıyor; belgeler yerel dilde olduğundan belli ücretlere anlaştıkları kişilerle, Türkiye'de görmeye alıştığımız dümenleri burda da çevirmeye devam ediyorlar. Buraları araştırırken bize ulaşan insanlara, danışmanlık ve emlak hizmetleri de sunuyoruz son iki senedir. Dolayısıyla sonbahar ve kış sezonumuz da buraya yerleşmeye ya da buraya yatırım yapmaya karar veren misafirlerimizle geçiyor...

...Derkeeeen çok sevdiğimiz evimizin üstüne 2 kat daha çıkmaya karar veren apartman sakinleri, sonunda belediyeden izni koparıyorlar ve anlaştıkları firma çok yüksek teknolojiyle (!) çalıştığından bizim eve yağmur yağdırmayı başarıyorlar. Biz İstanbul'dayken de evimizin aktığı oldu ama yağmur kısmını ilk kez deneyimledik. Hayat bizi ne zaman bir yerden kovmak istese, su kullanır. Ülkeden bile su kullanarak kovdu zira :) Bu sefer de çok sevdiğimiz evimiz bizi resmen dışarı attı. Daha önce de bahsetmiştim; ülkenin ana geçim kaynağı turizm ve tüm ev sahipleri evlerini yazın gecelik ya da sezonluk kiralıyorlar. Kimse uzun dönem evini kiralamayı sevmiyor, istemiyor ya da çılgınca paralar istiyor. Eşyalarımızı valizlere doldurduk, evin kuru kalan 3-5 noktasında uyumaya çalıştık 1 hafta kadar. Başladık ev aramaya. İşimiz emlak da olsa kiralık ev bulmak bizi yine de zorladı. Sağolsun herkes seferber oldu ve biz yeni yuvamızı bulduk.

Yuvayı bulduk bulmasına ama taşınmak hiç de kolay olmadı. Eski evimizle yeni evimiz arası yürüyerek 5 dakika ve arabamızı iki ev için de aynı yere parkediyoruz. Dolayısıyla eşyalarımızı arabaya yükledik gibi bir durum olamadı. Kıyafetlerimiz, kitaplarımız, mutfak eşyalarımız, çiçeklerimiz, ayakkabılarımız derken 100-150 tur yaparak 10 günde ancak taşındık bilek gücüyle. Arkadaşlarımız da yardım ettiler sağolsunlar. Her gün çalışıp bir de üstüne taşınınca, bedenler isyan etti ve ikimiz de çoook hasta olduk. Geçen hafta sesim beni terketti! Şu an halen tam iyileşmiş sayılmayız zira halen yatıp dinlenecek vaktimiz olmadı. Daha da olacak gibi görünmüyor çünküüü yılbaşı turlarımızla ev alan misafirlerimizin oturum başvuruları birleşmiş durumda. Binlerce şükürler olsun diyorum elbette bu yoğunluğa! Hareket berekettir ve benim gibi hiperaktif bir canlı başka türlü varolamaz :) Geçen hafta sesim tamamen beni terkettiğinde bile çalışmayı bırakmayıp, misafirlerimizle yazarak anlaştım :)) Siz düşünün işte :D



Özetle zaman geçiyor, biz yarın yeniden oturum ve çalışma izinlerimizi yenilemek için başvuruyoruz. Bir maceraya mı atılıyoruz, nasıl olacak, neler olacak derken iyice buralı olduk :) 2015 Aralık'ta Tivat'ta yaşayan tek Türk çift bizken, şu an sayısını bilmediğimiz kadar Türk doldu buralar da...
İyisiyle...ve her yerde olduğu gibi kötüsüyle...

En yakın zamanda, yeni maceralarımızla görüşmek üzere!



Yatırım ve Emlak

Aslında bir süredir yatırım ve emlak konularında sizlere yardımcı olmaya çalışıyoruz. Hatta internet sitemizde bununla ilgili bir bölüm bile var. Ama biraz kıyıda köşede kalmış olacak ki, çokça soru almaya başladık bu konular hakkında. Yeri gelmişken buyrun efendim ilgili bölüm: CELİPE PLUS


Sıkça Sorulan Sorular ve Cevapları

Bu sefer de sizden gelen soruları derledik; her birine sayısız kez yanıt vermiş olmamıza rağmen, bir de buradan cevaplayalım dedik. Belki birilerine kılavuz olur, belki yeni sorular doğurur, belki de hayat stresi içinde yüzünüzde bir tebessüme sebep olur. Hadi başlayalım ve şimdiden her ne kadar sürç-i lisan ettiysek affola demeyi unutmayalım.

Montenegro mu, Karadağ mı?
Aslında Crna Gora! Yani ülke halkı, ülkesine böyle diyor kendi dilinde! Karadağ Türkçesi, Montenegro İngilizcesi. İşin iyi tarafı, 3 isim de aynı anlama geliyor. Akıl karışıklığına karşı bir de örnek vermek gerekirse: Deutschland, Germany, Almanya gibi.


Montenegro nerede?
Adriyatik denizine kıyısı olan, güzel bir Balkan ülkesi Montenegro. Detaylı cevap bir Google Maps kadar yakın! Eski atlaslarda aramayın, o kadar da eski bir ülke değil.

Montenegro’ya yerleşmek istiyorum ama ülkeyi hiç görmedim, ne tavsiye edersiniz?
Ülkeyi görün.


Montenegro’da yapılabilecek az riskli, bol karlı işleri söyler misiniz?
Hayır, söylemeyiz. Bütün az riskli ve bol karlı işleri listeledik ve yalnızca eşimize dostumuza söylemeye karar verdik :)


Tatile geleceğimiz tarihlerde orada hava nasıl olacak?
Kesinlikle güzel olacak. Belki güneşli, belki rüzgarlı, belki yağmurlu. Her havanın kendine göre bir güzelliği var, değil mi?


Sahte çanta ve hediyelik eşya dükkanı açmak istiyorum, yardımcı olur musunuz?
Aradığınız Celipe’ye şu anda ulaşılamıyor. Lütfen daha sonra tekrar denemeyin.


Büyük paralar isteyip, kolay yoldan Avrupa vatandaşı  olmayı vaad edenler var; bunlar gerçekleri yansıtıyor mu? Ne dersiniz, güvenebilir miyiz?
Zamanında Boğaz Köprüsü'nü ucuza satın alanlar, olmayan adadan villa sahibi olanlar hatta üretilmemiş arabaya para yatıranlar oldu. Belki paranızı kaptırır ve Avrupa vatandaşı olamazsınız ama iyi tarafından bakacak olursanız, torunlarınızı bile güldürecek bir efsanenin parçası olmuş olursunuz. Cep telefonu alırken bile dünya kadar araştırma yapıyorsunuz. Üşenmeyip birkaç Google araması yapın, konsoloslukla görüşün ki canınız yanmasın.


Geçen sezon ne kadar para kazandınız?
Yabancılara bu tip sorular sorulmaması gerektiği, daha çocukken öğrenilmeli.  Biz hayatımız boyunca birbirimize bile sormadık bu tip soruları. Fazla merak, kedi için bile zararlı, değil mi?


1 haftalık bir tatil kaça mal olur? Ortalama?
Bedavayla 1.000.000 Euro arası! Hostelde mi yoksa size özel adanızda mı kalacağınıza, otobüsle mi yoksa özel jetle mi gelmek istediğinize, tek başınıza mı yoksa sahip olduğunuz futbol takımıyla beraber mi geleceğinize ve daha bir çok değişkene göre farklılık gösteriyor.


Montenegro’ya göçmek istiyorum, ne iş yaparım?
Açıkçası bunun cevabı bizde değil sizde. Yetkinlikleriniz, yapmak istedikleriniz belirler işinizi. Bize kalsa her birinizin mühendisler, doktorlar, bilim insanları olmanızı isteriz tabii ki. Ama, sonuçta kısmet! 


Ülke içi ulaşım nasıl?
Sahil kıyısındaki şehirler arası karayolu ulaşımı çift yön geliş gidiş. Ortalama seyir hızı 60 km/s.
Kuzeye doğru gittikçe ülke adının hakkını daha çok veriyor. Dağ yolları, virajlar, virajlar.. Ortalama seyir hızı ???.  Mesafenin az görünmesine kesinlikle aldanılmamalı. Buranın şoförlerini ise anlatmıyor, ülkenin devlet kanalında yayınladığı videoyu izlemenizi öneriyoruz.


Tren var mı?
Var, ancak asıl var oluş amacı Bar limanı ve Belgrad arasında yük taşımak. Yolcu da taşıyor ama ona da yükmüş gibi hissettiriyor. Ancak güzargahı inanılmaz derecede manzaralı. Sahil şehirleri arasında tren bağlantısı yok.


Ülkede gaz var mı?
Lpg az da olsa araçlarda kullanılıyor. Doğalgaz yok. Zaten her evde ısıtma da yok. Isıtma varolan evlerde sıkça elektrik kullanılıyor. Eski evlerde odun sobası hala en gözde çözüm.


Büyük zincir markalar var mı?
Yok, olmaması için de gayret gösteriliyor.  Umarız bu gayret sürer. Sonuçta her yerin de birbirine benzemesi gerekmiyor.


Biz yılların turizmcisiyiz, orayla da iş yapmak istiyoruz, piyasayı ele geçireceğiz,  görüşebilir miyiz?
Biz yılların turizmcisi değiliz. Olmak da istemiyoruz.  Bu zihniyetin Türkiye turizmini ne hale getirdiği ortada.  Biz vurguncu turizm yapmak istemiyoruz; yaşam şartları her geçen gün daha da zorlaşırken, tatil olgusunun çok kıymetli olduğunu biliyoruz. Her misafirimizin tatil planını, bu özenle hazırlamaya çalışıyor, takdiri ve son kararı necip Türk Milleti'ne bırakıyoruz.


Ücretsiz yardımcı olur musunuz?
Kar amacı gütmeyen; insanlığın, hayvanların, tabiatın menfaatine bir takım projeleriniz ve uygulamalarınız varsa seve seve yardımcı olmaya çalışırız. Kar etmeyi planlıyor ve ücretsiz yardım talep ediyorsanız, lütfen ticaret etiğinizi bir daha gözden geçiriniz. J


İnsanları nasıl?
Ortalama 46 Kromozomlu, tipik homo sapiens. Biz  Celipe olarak 650.000 kişilik Montenegro  için, ortalama bir tarif yapılamayacağı kanısındayız. Nasıl ki 80.000.000’luk Türkiye için, hatta herhangi bir ülke için yapılamayacağı gibi.   İyi insanlar ve kötü insanlar var, her yerde olduğu gibi.


Türklere bakış açıları nasıl?
Biz ilk geldiğimizde Türkleri yalnızca dizilerden tanıyorlardı. Genel hissettiğimiz duygu sempati ve hayranlık, özellikle İstanbul’da yaşayanlara.  Bir takım kumar müşterisinin, hayal tacirinin, sahte ürün satıcısının, tacizci esnafın, tekstil artığının, hediyelikçi aymazın ve dahi bir kaç kendini bilmezin 2 yıllık çabasıyla zaman zaman hayal kırıklığı ve şüphe.  Umarız güzel insanlarımız buraya daha çok gelecek ve kötü Türk intibasının oluşmasını tez zamanda engelleyecektir.


Okul & Eğitim durumları nasıl?
İlk, orta, lise düzeyinde devlet okulları ve özel okullar mevcut. Devlet okulları için yerel dili bilmek şart. Montenegro Üniversitesi devletin. Özel üniversite 2 tane. Ama bizce en önemlisi : Nerede okurlarsa okusunlar, gördüğümüz bütün çocuklar mutlu. Güçlüler, sokaklarda oynuyorlar, sınavlara boğulmamışlar, teknolojiye teslim edilmemişler, dini hesaplara alet edilmiyorlar ve kimse onları taciz etmeyi aklından geçirmiyor.
  

Sağlık hizmetleri ne durumda?
Açıkçası pek sağlık hizmeti yok. En büyük devlet hastanesi, kızılay dispanseri boyutunda. Bir çok farklı rahatsızlığa aynı doktor bakıyor. Ciddi durumlarda, hasta Belgrad’a ya da İstanbul’a gönderiliyor. İşin iyi tarafı, hasta olmamaya çalışmanın, sağlık üzerinde olumlu etkileri var; en azından bizim için!


Montenegro’yu keşfetmek istiyoruz, önerileriniz nelerdir?
Sitemizi inceleyin, başlıca tatil beklentilerinizi belirtin, tatil yapmak istediğiniz tarihi, kişi sayınızı ve ortalama bütçenizi de ekledikten sonra, daha fazla kafa yormak istemiyorsanız, gerisini bize bırakın. Biz sizin için en uygun olanı planlayalım.


Yerleşmek, şirket kurmak ya da emlak satın almak istiyoruz, atılacak adımlar neler?
Öncelikle ülkeyi görmeniz gerekiyor, biz ne kadar anlatsak da kendinizin görmesi her zaman daha iyi. Size amaca yönelik bir tur hazırlıyoruz. Montenegro’ya geliyorsunuz, ihtiyaca yönelik şehir gezileri yapıyor, bir yandan da bürokratik süreci başlatmış oluyoruz. Burada olası sorularınıza daha doğrudan cevaplar buluyor, ülkenin sunduğu imkanları kendiniz tecrube etmiş oluyorsunuz. Sonuçta amacımız, kendi başınıza uzun zaman alacak süreçleri, sizler için kolaylaştırmak ve hızlandırmak.


Oraya alışabildiniz mi? Hayat nasıl?
İstanbul'dan sonra, haliyle her şey yavaşlamış gibi oldu. Sonra nabzımızı ülkeye göre ayarlamaya başladık. Telaşlardan uzak tutmaya çalıştık kendimizi. İçinde yüzülebilen bir denize, göz alabildiğine yeşile ve tertemiz bir gökyüzüne alışmak kolay oldu haliyle. Tacizsiz, hırsızsız, otostop çekerken böbreği kaybeder miyim korkusuz bir ülke burası... Bazen bir özlem dalgası sarıyor ne yapsak da; ama sonra farkediyoruz ki asıl özlediğimiz geçmiş zamanın hayalleri. Arkadaşlarımız ziyaretimize geliyor, sağ olsunlar, burada da yeni arkadaşlıklarımız var, yeni yollar yeni maceralar!  
Peki kötü şeyler oluyor mu? Tatsızlıklar?  
Olmaz olur mu, tabii ki. Ama zannetmeyin ki, tatsızlıklar Montenegrinlerle ilgili. Buraya yerleştiğimiz günden beri sanırım 5 büyük can sıkıcı olay yaşadık. 5'i de yine maalesef ki Türklerle ilgili. Kimi buraya yerleşmiş olan, kimi buraya yerleşmeye çalışan, kimi yalnızca tatil için uğrayan, kimi arkadaşımızmış gibi davranan, kimi ise biraz mecburiyetten yolumuza çıkan. Özetle yalnızca aynı pasaportu taşıdığımız insanlar; bizi dolandırmaya, işimizi, ilişkimizi, arkadaşlıklarımızı ve hatta yeni kurmaya çalıştığımız hayatı bozmaya çalıştılar. Evet, bir süre moralimizi bozdular ama bize neden yeni bir hayat kurmaya çalıştığımızı, istemeden de olsa hatırlatmış oldular. Ve bir de tabii ki, iyi insan olmanın dil, din ya da bayrakla bir alakası olmadığını!!!


Memleketten gelirken ne getirelim size?
Ortalama bir gurbetçi hayal edin, işte onun  vejetaryen versiyonu! (Evet, balık da yemiyor vejetaryenler :)) En temel ihtiyaçlar, en öncelikli tabii ki. Ama çılgın olmaktan da çekinmeyin. Hediyeyi son dakikaya bırakırsanız, havaalanında kötüden hallice lokum bulursunuz ki, o da size yakışmaz :)

Bir Bayi Turu Hikayesi

2017 yaz turları tüm hızıyla başladı. Bayramda gelen 2 şahane grubun ardından, 25 erkekten oluşan bir bayi grubuna rehberlik yaptım. Bayi turu deyince, birçoğunuzun aklına neler geldiğinin farkındayım. Benim de aklımdan geçmedi değil onları görene dek... Hatta Türkiye'deki acenta, 25 erkeğe kadın rehber nasıl eşlik eder korkusu yaşadı ama ben vazgeçmedim gruba rehberlik etmekten. İyki de geçmemişim. Hayatımda bu kadar eğlendiğim grup azdır.



Turu gerçekleştiren Denge Mühendislik; bayileri için her şeyi eksiksiz düşünmüş. Şirket logosu renklerinde özel çantaları, topları, frizbileri, bayrakları, şapkaları, havluları dikkat çekiciydi. Hatta bana neden yok, rehber neden düşünülmedi diye bıdı bıdı konuştum. Tur lideri Hüseyin Bey, Montenegro üzerine o kadar detaylı çalışmış ve o kadar özel bir program çıkarmıştı ki; kendisini defalarca tebrik ettim, şimdi de ediyorum.



Her biri Türkiye'nin farklı köşelerinden gelmiş; politik görüşleri, dini inançları, hayata bakışları birbirinden oldukça ayrı 25 erkek... Ne bir saygısızlık, ne bir atışma, ne bir gerginlik, ne de bir kavga... Sadece keyif almaya gelmiş, her aktiviteye canı gönülden katılan 25 birbirinden şahane insanla kahkahaların havada uçuştuğu 4 gün... Onları ve bu organizasyonu yapanları, şirket sahibi Gürkan Bey'i ne kadar tebrik etsem az. "Bayi Gezisi" kavramının içini bu güzelliklerle doldurdukları için, benim bu tip gezilere bakışımı değiştirdikleri için çok mutluyum.

Neler Yaptık?

İlk gün, havaalanı karşılaması sonrası Skadar Gölü kenarında öğle yemekleri vardı. Ben ülkeyi anlattım, Celil'le başımızdan geçenleri, birlikte neler yapacağımızı; onlar da sorularını sordular. Onlar da ilk başta tedirgindiler eminim ama yemekte o tedirginlik son buldu. Otele yerleşimin ardından, Budva'ya yürüdük ve onları denize doymaları için Mogren Beach'te bıraktım. Kaldıkları otel kendilerinde bir miktar hayal kırıklığı yarattı. Her zaman belirttiğim gibi, bu ülke birçok açıdan geri. Otel temiz, yeri çok güzel ancak lüks namına hiçbir şey barındırmıyordu. "Gezeceğiz yahu, oteli napacaksınız? Festival zamanı çadır kuracak yer bile yokken otel bulmuşsunuz, idare edin" dedim. Sağolsunlar aynen öyle yaptılar.


İkinci gün Kotor Körfez turumuz vardı. Kotor'u gezdik. Alışverişler yapıldı, dondurmalar yenildi. Tekneyle Perast'a geçildi. Perast'ta yenen öğle yemeğinin ardından elbette yüzmeye gidildi. Tekrar tekneye binildi Tivat'a gitmek üzere. İşte ne olduysa orda oldu. Bizim oyun havalarını açtılar. Başladılar oynamaya. Buralı kaptan da katıldı oyunlarına. Ona "Tavukları Pişirmişem" le oynamayı öğrettiler. Bir neşe, bir eğlence ki sormayın. Kaptanı 2 senedir hiç bu kadar eğlenirken görmedim :)

Tivat'ta yenen akşam yemeğine eşim Celil'i de davet ettiler. Damat sevildi :) Gece Budva'da gezme planları yaparlarken sabah 6:00'da kuzeye gitmek için yola çıkacaklarını öğrenince vazgeçtiler. Uyku daha tatlı geldi.









Üçüncü gün, Tara Kanyon'da rafting yapmak üzere kuzeye doğru yola çıktık. 3.5 saatlik yolculuğun ardından alınan köy kahvaltısı herkesin enerjisini yerine getirdi. Çoğu hayatında ilk kez rafting yapacak bu grup, giyecekleri özel kıyafetleri görünce yine başladı ardı gelmeyen espriler :) 





Grubun neşesi Yusuf Bey'in "İpek Hanım, sizi tebrik ediyorum, bana bu yaştan sonra tayt giydirdiniz", "Benim göbeğime göre can yeleği bulunamadı", "İki şişman aynı tekneye binmesin valla batarız" vs. cümleleri ve esas o kostümlü hali herkesi kahkahaya boğdu. Hep beraber atom karıncaya dönüşmüş halde jiplere bindik ve rafting yapacağımız yere doğru yola çıktık. Elbette bir toplu fotoğrafın ardından 4 bota ayrıldık. Başladı tatlı bir rekabet. Sen geçtin, ben geçtimlerden sonra yorgunluk kendini gösterince, herkes suyun akışına bıraktı botları. 




Mola yerindeki şelale ayrı bir boyut kattı tura. Dondurucu soğuk suyun altına giren bastı çığlığı! Şekilden şekile girmiş suratların bulunduğu fotoğraflar, daha sonranın espri konusu oldu. Dönüşte araba yıkama hortumuyla Yunus Bey'i yıkarlarken, mekanın sorumluları şok geçirip kahkahalara boğuldu. Yenen tandır, yorgunluğu unutturdu. Yine 3.5 saat süren dönüşün ardından, ertesi gün görüşmek üzere ayrılırken; Hüseyin Bey bana kendileri için hazırlatmış oldukları çanta ve şapkayı hediye etti. Şansıma onların havlusuyla aynı marka ve renkte havlum da vardı. Ertesi gün tam ekipten biri gibi olacaktım :)





Dördüncü gün, fiyordlarda yüzme turu vardı. Çantamla artık grubun bir parçasıydım. Önce Mavi Mağara'ya gittik. Tam ordan ayrılacaktık ki, Serkan Bey'in gözlüğü suyun dibini boyladı. 12 metre derinliğe dalma denemeleri sonucu başarısız olunca, kaptana söyledik. O da kendi dalacağını söyledi. 2 gün önce göbek atmayı öğrenen, hafif dobilik kaptanımızdan pek de umutlu değildik ne yalan söyleyeyim. Ancak yaptığı dalış, hepimizi şoka soktu. Meğer 30 metre serbest dalışçıymış. Yine alkış, kıyamet :D Kaptan, kesinlikle gözbebeğimiz oldu.

Yemekler yedik, yüzmelere doyduk; havaalanı kenarında yüzerken, inen ve kalkan uçaklarla huzur bulduk ve pek tabii ki karaya yanaşmadan bir Ankara havasıyla coştuk. Yollanan videodan gördüğüm kadarıyla, ben de az çıldırmamışım :D Zaten kapı gıcırtısına oynayan ben, Ankara havasıyla kendimi bulmuşum :)) Videoda benle ilgili yapılan yorumları da duydum elbet :) Bir önceki turdaki rehberleri, onların bu tip müzik çalmak vs. gibi isteklerini yerine getirmemiş; hep bahane bulmuş. "Bu rehber, bize ayak uydurmayı bırak; daha çok eğlenelim diye birçok şeyi kendi yapıyor. Gruba çok iyi adapte oldu." diyorlar. Sağolun, varolun. Bu tamamen sizin sayenizde oldu. Kendimi bir an bile rahatsız hissetmedim yanınızda. Hiçbirinizin ne bir kötü sözünü, ne bir bakışını gördüm. 
Tekne turunun ardından; onları 20 dakikalık market alışverişine yollayıp, kendim eve koştum. 11 dakikalık jet duş-kıyafet-makyaj hazırlığı sonrası kendimi markete attım. Otele doğru yola çıktık. Otobüs yolculuğu boyunca yine fıkralar, anekdotlar... Otele varınca aynı hızda hazırlanmayı onlardan da beklediğimi söyledim. Son gecelerinde çok şık olmalarını, defile yolundan gideceğimizi belirttim. Bu arada beni kendi mesaj gruplarına eklediler. Öce çanta, sonra grup derken istediğim daimi rehberlik işi için emin adımlarla ilerliyordum :D Hazırlıkları bitince yola çıktık. Yürüyüş de yemek de çok keyifliydi. Trakyalı Muammer Bey'in konuşmalarıyla kendimi Ata Demirer filminde gibi hissettim :D Muammer Bey tam bir şovmen! Şivesiyle anlattıkları birleşince, gülmeden durmak imkansız. 

Beşinci günün sabahında, saat 6:15'te yolcu ettim onları. Denge Mühendislik'te daimi rehber olarak iş istediğimi defalarca belirttim Gürkan Bey'e :) O da bana, benim gibi azimli bir insanın istediği her şeye ulaşabileceğini söyledi. Bu, işe alındım mı demek oluyor emin değilim :)))

Özetle şahane bir ekip geçti Montenegro'dan. İşlerine ve birbirlerine değer veren; kendilerine ve çevrelerine saygılı, eğlenmeyi bilen, Türkiye'de böyle bayi turu yapanlar da var dedirten güzel insanlar... Sizlerle tanıştığıma minnettarım. Teşekkürler Denge Mühendislik!  


Not: Videoları yüklemek, Celipe'nin tekniği Celil'in işi :) İlk fırsatta yükleyecek ve buradan link vereceğiz.        

Bir Davetimiz var sizlere!

Bir önceki yazıda hayatın bizi nasıl buralara savurduğunu, çıkıp gelme nedenlerimizi paylaşmaya çalıştım dilim döndüğünce, şimdi sadede, yani vaadettiğim davete gelecek olursak;

Bildiğiniz gibi burası küçük ve yeni kurulmuş bir ülke. Sanayi neredeyse yok, teknoloji ise daha yeni yeni. Büyük şehir hayatı burada yok, dolayısıyla kirlilik, kalabalık, boğuculuk, zamansızlık v.s. de yok. Türkler, Türk dizilerinden görüldüğü kadar tanınıyor ve seviliyor. Yugoslavya tek bir ülke olduğu zamanlarda her bölge bir konuda uzmanlaşmış. Örneğin Slovenya bankacılıkla sektörünü sürüklemiş, Sırbistan sanayiyi, Hırvatistan turizmi, Bosna tarımı v.s. Ülke bölününce, bölünen her ülke diğer alanlarda biraz zayıf ve beceriksiz kalmış haliyle. Montenegro’nun daha yakın bir tarihte tekrar ayrıldığını hesaba katacak olursak, durumu daha da kolay anlayabiliriz belki.  Anlayacağınız üzere ülkede birçok eksik mevcut, birçok departman daha hiç oluşmamış, bir kısmı ise daha yeni yeni oluşmakta. Bu değişim haliyle çok şeyi tetiklemiş olacak. Her yeni kurulan iş, bağlantılı ihtiyaçları beraberinde getiriyor haliyle. (Örneğin büyük marinalar kuruluyor, bu grafik tasarımcılarını gerektiriyor, grafik tasarımcıları bir matbaaya iş yaratıyor, matbaa kağıt sektörü oluşturuyor v.s. )

Buraya Türkiye’den iş kurma amaçlı insanlar gelmeye başladılar ancak maalesef hedefleri ilk akla gelenle kısıtlı. Hediyelik eşya dükkanı. Küçük kapalıçarşılar yaratma azmindeyiz özetle J Bu kesim hemen para kazanma peşinde. Biraz daha marjinal ve sakin olanlar için ise tek tercih o yıllardır hayali kurulan kafeyi sonunda açmak. Bir de dönerci, sahte ayakkabı ve çanta sektöründe olanlar var ki onları tamamen mevzumuzun dışında tutuyorum. 

Daha gelişmiş olan ülkelerden bu ülkeye gelen insanların tutumları ve tabii ki yerel hükümetin alacağı tavrın, buranın kaderini belirleyeceğini düşünüyorum.  Biz insanlar önce cehennemi yaratıp sonra bu cehennemde hiç payımız yokmuşcasına söylenmeyi becerebiliyoruz.

Benim önerim burada bir nebze olsun kendi hayallerimizi kurmaya çalışmak. Zaten doğduğumuz topraklardan ayrılmamızın bir sebebi var, aynı sorunları yeniden yaratmayalım. Avrupa genelinde pasaportumuzdan dolayı ön yargı ile karşılaşmadığımız nadir yerlerden biri burası. Gelin birbirimize yardımcı olalım, önce hayallerimizi paylaşalım, sonra birbirimizin hayaline nasıl yardımcı olabiliriz bunları tartışalım. Birbirine bağlantılı, birbirini besleyen işler kuralım. Ne bileyim, bir kaç küçük sermayemizi birleştirip yatırımlar yapalım. Tek başımıza altından kalkamayacağımızı düşündüğümüz yükleri paylaşalım. En önemli varlığımız, en zor bulunan değer olan tecrübelerimizi ortaya koyalım. Kötü niyetli olmayan insanların çoğunlukta olduğu bir coğrafya burası. Onlarla da ilişki kurabildiğimiz, onlara da iş imkanı, kültürel ilerleme, tecrübe kazandırabilecek yapılar oluşturalım. Başka ülkelerde yaşamak isteyen, ancak çözüm bulamayan bizler gibi insanlara çözüm seçenekleri oluşturalım.  Masumluğu kerizlik olarak kabul eden vur-kaççılara, tüm iyi niyeti kısa sürede nefrete ve önyargıya çevirebilecek olan turizm magandalarına bu alanları bırakmayalım.
Biz burada turizm yapmaya çalışıyoruz biliyorsunuz,  yerleşmek isteyenlere emlak bulmasında, iş kurmasında yardımcı oluyoruz, iş alanları konusunda danışmanlık yapıyoruz. Bunlar şu anda yaptıklarımız.

Bir önceki yazıda anlattıklarımdan belki tahmin etmişsinizdir, kültür sanat alanında bir şeyler yapmak istiyorum.  Bunca yılın emeği ve tecrübesini öylece toprağa gömmek biraz canımı sıkıyor açıkçası.
Bir su sporları kulubü kurmaya çabalıyorum. Haritadan biraz olsun incelediyseniz benzersiz bir deniz yapısı olduğunu, keza göllerin bazı su sporlarına inanılmaz uygun olduğunu farketmişsinizdir. Buranın insanları,kadın erkek çocuk farketmez biraz iri ve spora oldukça yatkın.  

İpek bildiğiniz üzere çok uzun yıllardır öğretmen. Eğitim ile ilgili projeler zaten hep hayalimizin ve hayatımızın bir parçası.

Benim fikirlerim ve heyecanlarım bunlar. Olur da bir parçası olmak isterseniz ya da kendi fikirleriniz ve hayalleriniz varsa iletişime geçelim. Gelin tanışalım, hikayelerimizi anlatalım, hayaller kuralım, planlar yapalım, birbirimize destek olalım ve  adımlar atalım.

Sonuçta, her anlamda Celipe sizi farklı bir tatile davet ediyor. İsterseniz her şeyden uzaklaşmak için buraya gelin ve bu ülkeyi tanımanızda size eşlik edelim, isterseniz yeni bir hayata başlamak için hayallerinizi de beraberinizde getirin ve birlikte hayallerimizi gerçekleştirmek için çözümler üretelim. 

Hadi bu yaz görüşelim!

Eski Hikayeler

Bu sefer Celipe’nin Celil’i sizlere, kendi hikayesini anlatıyor. Aslında bir hikayeden çok, daha bir sohbet, belki de bir tür davet! Ben bu sohbette size içinde bulunduğumuz durumu anlatıyorum, benzer niyetlere ve heyecanlara sahipseniz eğer, ya da güzel bir hayat için fikirleriniz varsa paylaşılacak; işte o zaman nezaketen değil gerçek bir davet. Uzatmadan başlayalım o vakit;

İstanbul’dan ayrılma nedenlerimizi İpek geçmiş yazılarında anlatmıştı uzun uzun. Ama özetlemek gerekirse; tek sebep, nefes alamaz hale gelmiş olmaktı aslında. Hem de neredeyse her konuda. Şehrin kalabalığı, plansızlığı, gürültüsü, betonlaşması, ruhunu kaybetmesi v.s. herkesin malumu. Ülkenin bitmek bilmeyen gergin atmosferi, kültürel yozlaşması ve ekonomik dalgalanmaları zaten yeterince can sıkıcı. Beşiktaş’ta yaşadık uzun yıllar, ama gel gör ki araba egzozundan uzak ne bir yürüyüş şansı, ne denize nazır bir çay içme imkanı, ne de gün ortası ağaçlar altında oturup hayallere dalabileceğin bir soluklanma alanı. İzole edilmiş kocaman sitelerde yaşamadık hiçbir zaman. Ağaçlar kesilmesin diye çabalarken ormanların ortasında yeni yaşam alanı diye pazarlanan yağma alanlarında oturmak ihanet gibi geldi bize. Nerede eski mahalleler, nerede eski küçük esnaf ilişkileri diye söylenirken dost meclislerinde, yaşadığımız mahalleleri ve esnaf ilişkilerimizi, sitelere ve avmlere terk edemedik.
Konserlerden bir konser

Düzgün bir hayat yaşamak isteyen neredeyse herkesi kapsayan bu sorunlara, bir de mesleğimle ve ilgi alanlarımla alakalı sorunlar eklendi. Sahne ve ışık tasarımı asıl mesleğim. Yüzlerce müzisyen, müzik grubu, tiyatro ekibi ve dans topluluğu ile çalıştım. Yurt içinde ve dışında onlarca uluslararası festivalde görev aldım. Ancak ülkenin geldiği durum, neredeyse en çok bu alanı etkiledi. Etkinlik sayısı hızla azaldı, mekanlar kapandı, festivaller iptal oldu v.s. Zaten az olan seyirci sayısı iyice azaldı. Zaten kültür sanat alemi, her zaman eş dost akraba ilişkileriyle yürümeye meyilli idi, neredeyse her alanda olduğu gibi. Özgün ya da nitelikli ürünler üretmeye çalışanlar ortadan kaybolurken, bir şey üretmek yerine kendi reklamını iyi yapanlar sanat dünyasına hakim olmaya başladı. Piyasa daraldıkça körlerle sağırların birbirini ağırlaması daha da güçlendi. Niteliksizlik ve kültürsüzlük, popüler ve baskın hale geldi; sorgulayan ve eş dost akraba olmayanlar ise tasfiye edildi. Müzik festivali yapanların müzik dinlemediği, tiyatro ekiplerinin bırakın dünyadaki diğer gelişmeleri takip etmeyi, kendi oyunlarını bile izlemedikleri, kitap okuyanın samanlı iğne sayıldığı bir hale geldi. Cahillik cahilliği istihdam etti, herkes birbirine benzedi, alan memnun satan memnun, yani bu hikaye de böylece bitti. Olur da yüzyüze sohbet etme imkanı bulursak günün birinde, daha detaylı tartışabiliriz.
Hatıralar

Diğer bir konu ise; spor dünyası ile ilgili. Ben kendimi bildim bileli hep sporla iç içe oldum. Basketbol eğitimi aldım, uzun yıllar kürek sporu yaptım, spor üzerine okudum, araştırdım v.s. Ama en önemlisi hep hayatımın bir parçası olarak gördüm, özellikle takım sporları hep favorim oldu. Çocukluk yıllarından başlayan spor macerama en büyük engel, tabii ki muhteşem eğitim sistemimiz oldu. Üniversiye hazırlık ve üniversite yılları spordan en uzak kaldığım dönemleri oluşturdu. Sonrası ise daha da meşakkatli. Bildiğiniz gibi ülkenin, spor denince aklına gelen tek branş, endüstrileşmiş futbol. Basketbol bile en fazla 1 hafta (final four) süresince ilgi çekebilen bir spor. Amatör kulüpler ilgisizlikten perişan, büyük kulüplerin amatör branşları ise neredeyse nezaketen açık durumdalar. Belli bir yaşın üzerinde olup spor yapmak isteyenlerin spor salonlarına üye olmaktan başka çaresi kalmıyor. (Halı saha maçlarını diğer bir alternatif olarak saymazsak). Spor salonlarının çoğunun sahip olduğu plaza atmosferi malumunuz. Yıllarca takım sporcusu olmuş biri için fazlasıyla yalnız ve amaçsız. Protein tozuna bulanmış bodybuildingciler ile instagramda paylaşmalık selfi vücudu peşinde koşan kadınlar arasında sporun ruhunun yokluğu. Tabii ki buna bir de 6 ay eğitim alıp kendini yoga ya da pilates hocası olarak lanse eden pek sevimli arkadaşların marifetlerini de eklediğimizde sonuç yine kocaman bir nefes darlığı.
Ömerli Barajı 1x

İstanbul’da durumlar böyle idi zamanın birinde. Sosyal hayatta vakitsizlik, iş hayatında yapış yapış bir cahillik ve spor hayatında olanaksızlık, bütün yaşam sevincimizi bizden alıp götürdü. Sonra apar topar Montenegro maceramız başladı. Başımıza gelenleri İpek zaten detaylarıyla paylaştı. Tabii ki ilk zamanlar tüm konsantrasyonumuz hayatta kalabilmek üzerine oldu. Küçük bir iş, yaşayabilecek bir yer, aç kalmayacak kadar yerel dil... Sonra zamanla başka işler, yardımlaşmalar, yerel arkadaşlar, bizim gibi buraya göçenlerle kurulan ilişkiler ve sonunda hayatı daha da güzelleştirme çabaları!

Bir sonraki yazı tamamen size sunmak istediğimiz davet ile ilgili, o zaman buyrun!

Yeni Sezon Turlar

Bu Sefer Celipe Tatilde!

Uzun bir aralıktan sonra herkese merhabalar!

Bu aranın 2 sebebi var. Birincisi herkesin malumu... Türkiye o kadar gergindi ki referandumdan ötürü; kimsenin ne bir şey okuyacak hali, ne de tatil planlayacak enerjisi vardı. İkincisi de Celipe tam 1.5 yıllık aradan sonra eskisi gibi tatile çıktı.

Gökyüzünden Montenegro...


Bilenler bilir, bilmeyenler de şimdi öğrenir; Celipe Türkiye'de yaşarken, yılın yarısından fazlasını yurtdışı ve yurtiçi seyahatlerle geçirirdi. İş için Celil bir festivale ışık tasarımına gidiyorsa, mutlaka iş bitimine ben de giderdim ya da bir yerde buluşurduk; benim işim varsa Celil gelirdi ve yeni yerler keşfederdik. Hatta adet, benim her gittiğimiz yeni yerde değişik stillerde zıplamamdı :)

                                                                Berlin Fusion Fest

                 Alexandroupoli
                                                                                                          Prag

                                                                     


Bazen yalnız, bazen yoldan çevirdiğim birilerine rica edip onlarla birlikte bir çok yerde çılgın zıplamalar gerçekleştirdik. Bir ara moda bile oldu bu. 
Zıplamalar albümünün tamamını paylaşacağım bir ara :))





                                          
                                                                                                                                                                     Barcelona

Hatta geçen yıl Montenegro'da rehberi olduğum Fam Trip konuklarını da topluca zıplattım :))


İşte onca gezmenin üstüne, 1.5 yıl tek bir ülkede kalmak biraz üstümüze üstümüze geldi. Her ne kadar burada yeni yerler keşfediyorsak da, tatil her zaman çekicidir. Hem oyumuzu kullanırız, hem ben Paris'teki öğrencimle Skype üzerinden sürdürdüğüm dersleri final döneminde yanyana yapma imkanı sağlarım, hem de çok özlediğimiz arkadaşlarımızı görürüz diyerek Fransa'nın yolunu tuttuk.

Paris'te varolan, görülmesi gerekenler listesinde olan olmayan tüm müzeleri, Sainte-Chapelle hariç tüm büyük ve yolumuza çıkan, bize ilginç gelen tüm kiliseleri, şehrin içindeki, dışındaki tüm büyük parkları ve sergi alanlarını Celil'in çılgın projesiyle ilk gidişimizde görmüştük. Hala o tatili düşününce yorgun hissediyorum :)) Paris'e çokuncu gidişimiz olmasına rağmen uzun kuyruklar sebebiyle göremediğimiz, benim ders olarak senelerdir anlattığım konuların merkezi Versailles Sarayı'na ve yine çılgın kuyrukların asla bitmediği Sainte Chapelle'e gitmeye çok kararlıydık; bu sefer başardık! Versailles kısmı için bir çok yorumum var ancak Sainte Chapelle mutlaka görülmeli... Arkadaşlarımızla görüşmek, öğrencimle gece kurduğumuz vazgeçilmez aperitif masaları, tekrar en sevdiğim dili konuşmak bir iyi geldi ki sormayın!





E tabi Celipe bu, durduğu yerde duramaz. Ucuza bulunan tren biletiyle soluğu Bordeaux'da aldık. Bordeaux bizi bol yağmurla karşıladı, sonrasında da güneş bir geldi bir gitti ama yine de çok güzeldi. Tam bir öğrenci şehri Bordeaux. Akşam yemekleriniz için rezervasyon yaptırmayı unutmayın; yoksa yer bulmak çok zor. Bir de pazar gününü denk getirmeyin tatilinize. İn cin top oynuyor, hiçbir yer açık değil... Biz resmen tatile çıkmayı unutmuşuz. Valiz hazırlarken atladığımız detaylar gibi bu detayı da atladık ve kendimize epey kızdık pazar günü. Her kötülükte bir hayır vardır gerçi. Yediğimiz en güzel yemeklerden birini yedik o akşam şans eseri :D

Sonrasında Paris'e dönüş, son gece ve ver elini Montenegro... İnanmayacaksınız ama havaalanına indiğimiz anda hayat yavaşladı! Paris'te bir yerlere yetişen kalabalıklar, ilk görene aklını oynattıran metro haritasını çözmeye çalışıp oraya buraya koşan insanlar, trafik... Puf! Herkesin yavaş hareket ettiği, sakin, insan boyunun bir anda benim iki katıma çıktığı evimize geri döndük.
İlk kez bu kadar acayip hissettim Montenegro'ya taşındığımızdan beri... İstanbul'a dönmeyecektik ama ben havaalanında uçuşlara bakarken hep önce istemsizce İstanbul'u kontrol etmiştim... Burada yaşamaktan mutluyum ama şu anda varolmadığını bilsem de, eski mutlu İstanbul hayatımı çok özlüyorum... Ömür boyu da o günleri özleyeceğim sanıyorum...

Yeni Sezon Hazırlıkları

Eveeet havalar ısındı, turlar yavaş yavaş gelmeye başladı. Biz Celipe Travel olarak; tatiliniz için konaklama, transfer, özel gezi planı yapmaya hazırız!
Yalnız gelmiş olup yalnız gezmek istemeyenlere veya turla gelmiş olup kalabalıkla gezmek istemeyenlere kiralık araç,transfer, rehberlik vb. hizmetler sunmaya da hazırız!

Sezonun gelmesiyle birlikte uçak bileti fiyatlarının uçuşa geçtiğinin de malesef bilincindeyiz. Bu fiyatlar sebebiyle bir çok konuk, büyük turlarla gelmeyi daha ekonomik buluyor. Geçen sene olduğu gibi bu sene de Celipe'nin İpek'i yani ben, aşağıda tarihlerini bulacağınız turların rehberi olacağım :D Bu turların güzelliği; Budva'nın merkezinde konaklanması, genelde 5 gece 6 gün konaklama, ekstra tur programları ve bütçeleri, ülkenin lokal en büyük acentalarından birinin aracılığıyla yapılıyor olması (burada herhangi bir konuda lokallerle çalışmıyorsanız, işiniz cidden zor) ve tabi bir de ben :P
 
Celipe'yle tanışmak ve Montenegro'yu Celipe'nin İpek'iyle gezmek isterseniz, bu turları da tercih edebilirsiniz. Tur detaylarını öğrenmek veya satın almak için bize ipek@celipe.com 'dan ulaşabilir ya da Opus DMC İstanbul ofisine başvurabilirsiniz.




TUR TARİHLERİ:

23-27 Haziran 2017
24-28 Haziran 2017
9-14 Temmuz 2017
16- 21 Temmuz 2017
20-25 Ağustos 2017
27 Ağustos-1 Eylül 2017
29 Ağustos-2 Eylül 2017
31 Ağustos-4 Eylül 2017
10-15 Eylül 2017
17-22 Eylül 2017

Görüşmek dileğiyle :)




Geçen sene gördüklerimizden çıkardığımız sonuçlar ışığında genel uyarı:
Buraya turla gelmek isteyen tüm misafirlerden, tur detaylarını incelemenizi ve konaklayacağınız yeri, uçaktan nerede ineceğinizi sorgulamanızı rica ediyorum. Turlara katılan bir çok misafir; firmanın adına, kendine anlatılanlara inanıp nerede konaklayacağına hiç bakmadan bir tatil programı satın alıyor ve buraya gelip hüsrana uğrayabiliyor. Bazen baksalar da mesafeleri Türkiye'deki gibi düşünüp önemsemiyorlar ancak, hele de sezonda, Montenegro'da koşullar hiç de düşünüldüğü gibi değil. Zira Türkiye'de 30 km. mesafeden sayılmazken buradaki yolların yetersizliği sebebiyle 1-1.5 saatlere varıyor o mesafeler sezonda. Merkezin neresi olduğunu nereden anlayacağız diyenler; Budva turu alıyorsanız, Google'a Budva Old Town yazın ve sonra otelinizin ona uzaklığına bakın. Tercihinizi ona göre yapın. Fiyata bakıp, "Aynı tura neden daha fazla ödeyeyim ki?" demeyin, detayları iyi inceleyin. Sonra çoook sıkıntı çekiliyor, tatil eziyete dönüşüyor. Bizden, bu ülkeyi bilen ve yaşayan insanlar olarak uyarması...  

15 Temmuz Montenegro Mağdurları...

Montenegro'da Yaz

Turlar tüm hızıyla devam ediyor, ben her yeni olay ve grupta tecrübe kazanıyorum. "Sen benim kim olduğumu biliyor musun?"lardan, havaalanını küçük bulup "Burası da ülke mi canım resmen kazıklandık!"lara, İstanbul'da kendi bilinciyle satın aldığı turdan haberi olmayıp, turu ben satmışım gibi benden şikayetçi olanlara kadar; aslında kendinden ve hayatından mutsuz olan, bu mutsuzluğu da ezebileceğine inandığı insanlardan çıkarmaya çalışan kimselerle muhatap olmak zorunda kalıyorum bazen. Normal İpek'in vereceği cevapları vermemeyi, ince ince laf söylemeyi öğreniyorum ve her biri hakkında hikayeler yazarak eğleniyorum.

Şükür ki şanslıyım; sezon boyunca çok az sıkıntılı müşteriyle muhatap oluyorum. Genelde keyifli turlar yapıp, şahane insanlarla tanışıyorum. En sevdiğim gruplarla ilgili küçük hikayelerimi ileride paylaşacağım ama şimdilik Gaziantep'in güzel insanlarına, Kapadokya'ya, valiz kaybedenlere, Montenegro'ya Türk bayrağı taşıyanlara, Tuzla'yı güzelleştirenlere ve birlikte tur yapıp çok eğlendiğimiz tüm gruplara selam olsun :)      

11 Temmuz 2016

Havaalanında karşılama yapıyorum. 20 kişilik, geneli genç, orta yaşlısı dinç, enerjik ve mutlu bir ekip geliyor.  Yaşı ortalamanın üstünde 2 anne ve 1 anneannemiz var grupta; ki hepimizi ceplerinden çıkarırlar.

Bir anneanne-anne-kız üçlüsüne; İstanbul'daki acentadan, Budva merkezde denilerek ve ellerine herkese verilen tur programı verilerek satılan paketin oteli, Budva'ya 35 km. mesafede. Bana verilen listede, bu 3 kişi için sadece transfer yapacağım yazıyor. Daha öncesinde de, başka müşterilerle aynı sebepten çok fazla sorun yaşamışlığım var... Otel öyle bir yerde ki; otobüs otelin önüne kadar giremiyor ve biz misafirleri anayol üzerinde bırakmak zorunda kalıyoruz. Her müşterinin bu duruma tepkisi çok farklı oluyor. Ben elimden geldiği kadar yardımcı olmaya çalışıyorum ancak kimisi öyle tepkiler veriyor ki, içimdeki yardım hissi direk sönüyor. Amaaa Pelin, annesi ve anneannesi o kadar tatlılar ki; evimizde yer olsa misafir edeceğim!

Grupla yaptığımız Budva turunun ardından, ben misafirleri otellerine yerleştiriyor; ertesi gün Kotor Körfezi turunda görüşmek üzere yanlarından ayrılıyorum. Pelin de tura katılmak istiyor ancak kaldığı yerden turlara katılabilmesinin tek koşulu sabah kalkıp Budva merkeze gelmek ki bu hiç de kolay değil. Ben iyi insanların dileklerinin, bir şekilde gerçekleşeceğine inanırım. İrtibatta kalalım, ben buradaki firmayı arayıp soracağım yapılabilecek bir şey var mı diyorum. Akşamına mucize gerçekleşiyor. Başkentten çıkıp Budva'ya gelecek bir araç, Pelin'i alabiliyor.

12 Temmuz 2016
 
Katılımcılarla önce Kotor'a, ordan Perast'a, son olarak da Tivat'a gidiyoruz. Hepimiz çok uzun zamandır arkadaşmışız gibi bir hava var ortamda. Çok keyifli geçiyor gün. Yemeli, içmeli, yüzmeli, gıybetli... İki balayı çiftimiz var. Hatta bir çift, çok yorgun ve uykusuz olduklarından bu tura katılmak istememişti ancak kendilerini kandırmayı başardığıma hep birlikte memnun oluyoruz. Perast'ta Sevda Hanım'ın gözleri dolarak anlattığı, kaybettiği eşiyle olan aşk hikayesini dinleyip birlikte hüzünleniyor; Tivat'ta "Suleyman Tatlısı" yerken birlikte keyifleniyoruz.

Grup diğer turlara katılmak istemiyor zira Montenegro'nun en büyük festivali olan Sea Dance zamanı. Kimi deniz-güneş tatili yapmak isterken, kimi festivalin keyfini çıkarmak istiyor. Budva, sezonun en kalabalık zamanını yaşıyor. İğne atsan yere düşmez denir ya, aynen  öyle! 16 Temmuz sabahı dönüş transferinde buluşmak üzere ayrılıyoruz.

15 Temmuz 2016

Herkese erkenden, ertesi sabahki transfer saatini mesaj atıyorum ve Celipe'ye gelmiş misafirlerle tura çıkıyorum. Akşam tek tek müşteriler aramaya başlıyor. "Durumdan haberiniz var mı?", "Yarın için bir değişiklik var mı?" soruları karşısında neler olduğunu bilmediğimden küçük bir şaşkınlık yaşıyorum. Bu minnak şaşkınlığım "Türkiye'de darbe oluyor!" cümlesiyle büyük bir şoka dönüşüyor. Hemen eve koşuyoruz Celil'le ve yayınları izlemeye başlıyoruz.

Ben bir yandan da buradaki firmayı arıyorum bilgilendirmek için. Onlar da az önce Türkiye'deki acenta tarafından arandıklarını ve neler olduğunu anlamadıklarını söylüyorlar. Ben bir Türk olarak anlamıyorum, siz nasıl anlayacaksınız ki diyorum içimden.

Görüntüler müthiş anlamsız. Köprüde bir tank ve birkaç asker, bildiri okunan bir TV... Bütün politikacılar serbest ama meclis bombalanıyor haberleri geliyor. Bir arkadaşımın Atatürk havalimanına inen uçakta mahsur kaldığını öğreniyorum olaylar sebebiyle. Neyi izleyip neyi okuyacağımızı şaşırıyoruz. Ailelerimizi, arkadaşlarımızı arıyoruz. Bugün öleceğiz diyor biri... Bombalar patlıyor diyorlar. Her şey o kadar anlamsız ki! Misafirler sürekli arayıp ertesi gün ne yapacağımızı soruyorlar çünkü THY uçuşları iptal ve festival sebebiyle Budva'da kalacak çadır bile yok! Sabah otelden çıkış yapmak zorundalar ve sonra? Sonrası meçhul...

Sabaha kadar telefonlar kesilmiyor. Acentalar, müşteriler, arkadaşlar, aile bireyleri... İzlediklerimiz, okuduklarımız beynimizin hiçbir yerine oturmuyor. Orda olup yaşananlara şahit olmak bambaşka bir psikoloji tabii ki, asla kıyaslanamaz yaşanılan korku ve çekilen sıkıntılar... Ancak uzakta olmak da çok acayip duygular yaşatıyor...

16 Temmuz 2016

Sıfır uykuyla geçen gecenin ardından misafirlere sadece başkentte kalacak bir otel bulunabiliyor. Bana saat 5 gibi gidip müşterileri almam, kendime bir valiz yapmam ve müşterilerle başkentte kalmam söyleniyor zira ne zaman gidebilecekleri ve yeni grubun ne zaman geleceği belli değil. Kendime minik bir valiz yapıyorum her şeyden yabancılaşıp. Celil hiç mutlu değil tabii bu durumdan zira özellikle böyle zamanlarda birbirimize çok ihtiyacımız oluyor... Birbirimizden başka tutunacak kimsemiz yok burda...

Festival zamanı çok trafik olduğu, burda yaşayan herkesin malumu. O sebeple evden 2 saat önce yola çıkıyoruz Celil'le. Normalde 30 dakika süren Tivat-Budva yolunun 3 saat sürebileceğini düşünemiyoruz! Misafirleri almaya ilk kez geç kalıyorum! Şöför topluyor herkesi ve bir cafeye götürüyor. Beni bekliyorlar. Herkes aşırı stresli, ellerde telefon. Başka grup olsa beni çiğ çiğ yerdi diye düşünüyorum ama öyle bir durum ki yaşanan, baya tek yüreğiz. Benim geç kalmam konu bile edilmiyor...

Başkente doğru yola çıkıyoruz. Konuşacak mecalimiz yok. Herkes ilk birkaç dakika duyduklarını, gördüklerini paylaşıyor ama olanları kimsenin aklı almıyor.

Başkente varıyoruz, otele yerleşiyoruz ve ertesi sabah uçağın kalkacağı haberini alıyoruz. Diyorum ki "Tatilinizi olabildiğince keyifle bitirin. Hep birlikte yemeğe çıkalım! Sizi başkentin en ünlü restoranına götüreyim ve yerel tatları deneyin". Herkes sıcak bakıyor bu fikrime ve lobide buluşmak üzere 15 dakika sonraya sözleşiyoruz. Ben dahil 21 kişi için 6 taksi çağırıyoruz.



Uzuuun bir masa kuruyoruz. Herkesin eli telefonda, twitter kontrolünde... Tamam diyorum bakmayalım bir süre. "Benle 1 tura çıktınız ama ne kadar candan dilemişseniz tekrar birlikte olmayı, geri dönemediniz" diyorum ve başlıyor muhabbet. 2 saat çalıyoruz hayattan. Telefonlara bakmadan, yemeklerin tadına vararak, hüzün barındıran gülüşmelerle birbirimizi daha iyi tanıyıp kaynaştığımız; hepimize ilaç 2 saat...


17 Temmuz 2016

Sabah kalkıyoruz ve havaalanı yolunu tutuyoruz. Hiçbiri geri dönsün istemiyorum. Hepsinin gözlerinde alev alev yanan korku ve endişeyi görüyor, çok üzülüyorum. Onları neşelendirmek ve kendime de onlardan bir anı bırakmak için toplu fotoğraf çekimi öneriyorum. Onları yolcu edip yeni gelen grubu dolu dolu gözlerle karşılıyorum.

Hayatımda yaptığım en zor karşılama... Herkesin suratında tarifsiz bir mutsuzluk, bir hüzün... Ben hep enerjik ve bol neşe dolu karşılarım grupları. Ülkeyi, buraya nasıl göçtüğümüzü, birlikte neler yapabileceğimizi anlatırım. Hiçbir şey anlatamıyorum tam olarak o gün. Her şey yarım... Ve ben ekstra turları anlatırken, bir kadın: "Sadece selasız bir uyku çekmek istiyoruz" diyor. Boğazımda düğümleniyor sözlerim. Herkesin birbirine zoraki gülümsediği bir Budva turu sonrası grubu otellerine bırakıp eve dönüyorum.

Kulaklarımda yankılanmaya devam eden cümle; inananların kutsal, huzur verici hatta koruyucu bulduğu bir sesin, nasıl korku salan ve ümitsizliği besleyen bir uyarıcıya dönüştüğünü açıkça özetliyor. Eve dönüp olanları Celil'e anlatıyorum. Sözlerimiz tükeniyor ve konuşmadan Zeki Müren'e sığınıyoruz.

Toplumun yaşadığı travmanın izleri ne zaman silinir bilinmez ama aldığım o cevabın izi benden asla silinmeyecek...


Not 1: 11-16 Temmuz grubundan iki güzel insan Aysun ve İlker'in bir kızı olacak birkaç güne. Hesaplarıma göre bir Montenegro bebeği olabilir :) Kızınız hayatınızı daha da güzelleştirsin! Bizle tanıştırmaya da getirin :))


Not 2: 1 ay sonra hayatınızın geri kalanını şekillendirebilmek için bir söz hakkınız var. Bu hakkı kullanın. Geçen seçimde yurtdışında yaşayan 2 milyonu aşkın Türk'ün sadece %8'i oy kullanmış. Yurtdışında; refah seviyesi yüksek, sosyal güvencenin, hakkın hukuğun işlediği ülkelerde yaşıyorsunuz diye Türkiye'de olan bitene sırtınızı dönmeyin! Gittiğiniz her yerde (vatandaşlık alsanız bile) Türk kalmaya devam ediyorsunuz, elinizdekilere güvenmeyin. 5 dakikada değişir bütün işler.
Yurtdışında oy kullanabileceğiniz sandıkların listesi aşağıdaki linkte:   http://www.ysk.gov.tr/ysk/content/conn/YSKUCM/path/Contribution%20Folders/SecmenIslemleri/Secimler/2017HO-Temsilcilikler.pdf  
Nedenini ve kimin kararı olduğunu bilmiyorum ancak Türk Büyükelçiliği olan her ülkede oy kullanılamıyor. Bu durum sizi yıldırmasın. 1 oy bile çok önemli! Lütfen gidin ve oyunuzu kullanın.

Yurtiçi ve yurtdışı seçmenleri, bir daha söz söyleme hakkınız olmayabilir!
KOYVERME OY VER!