Aylardan şubat, İpek'in kutsal ameliyat ayı... İlk ameliyatımı da ilkokul birinci sınıftayken şubat tatilinde olmuştum. O aslında ocaktaydı ama elbette dünyada sayılı görülen bir komplikasyon geliştirmeyi başarmış ve şubatta da eşi benzeri görülmemiş bir operasyon daha geçirmiştim. O gün başlayan döngü, halen devam ediyor.
Çocukluğumdan beri beden farkındalığım çok yüksek benim. Neremde ne var, ne zaman gerçekten doktora ihtiyacım var, ne zaman işin sonu ameliyat hep bildim. Hatta o kadar bildim ki, "Mememde büyüyen kistin büyüklüğü şu kadar gibi hissediyorum, bence geleceğim ve beni ameliyata alacaksınız" demiştim bir diğer canım doktoruma; "Yok artık! Ultrasona da ihtiyacım yok diyorsun yani" deyip gülmüştü. 28 Ocak 2020 İstanbul seyahati, 29 Ocak doktor ziyareti ve 30 Ocak ameliyatla sonuçlandı bu diyaloğumuz. Kitlem de tahminime çok ama çok yakındı.
Doktorlarına çok sadık bir hastayımdır ben. Başlangıçta doktorlarım bana inanmaz, canım tatlı sanırlar ya da korkup hikayeler uyduruyorum zannederler ama sonunda hep bedenimi ve kendime iyi geleni herkesten iyi bildiğime hayret ederler. Yıllar içerisinde, bedenimin tepkilerinin çok şaşırtıcı olabileceğini ve onu en iyi tanıyanın ben olduğuma olan inançları sebebiyle, ben bir şey söylüyorsam hemen ona yönelik kontroller yaparlar.
Ve yine öyle oldu. Beni çok uzun senelerdir tanıyan ve ameliyatımı gerçekleştiren canım doktorum; bu ameliyat sonucu oluşabilecek komplikasyonlar neler olabilir diye aklından geçirmiş ama hiçbiri olmadı şükür. O anlamda her şeyi tertemiz atlatmışken, tuvalete gidebilmek için dakikaları sayan ben, saat 15:00'i vurduğunda idrara çıkabilmek için dua ediyordum. Beni ayağa kaldırdılar ama maalesef beklenen idrara çıkılamadı. Hasta bakıcılar birçok şey denedi ama olmadı; "Bekle" dediler en sonunda. "Yoktur belki sadece histir". Biliyordum ki his değildi. Ne zaman ki soğuk terler dökmeye başladım, hemen doktoruma yazdım. "Ben bu hissi biliyorum, bütün idrar yolları çalışıyor ama son noktadaki kaslar çalışmıyor ve idrara çıkamıyorum. 2008'de de stresten olmuştu. Ne olur inanın bana". Doktorum hemen harekete geçti, ultrason yapıldı ki içimde litreler... Yeniden sonda takıldı ki, kendisinden haz eden var mıdır bilmiyorum. Mesane jimnastiği yaptıralım, bazen olur, yarına geçer dediler ama yine içimdeki ses çözümünü biliyordu aslında, mesane jimnastiğiyle falan geçmeyecek gibiydi durum. Gece rahat edin, sabah da jimnastiği yaptırır sonra çıkarırız sondayı dedi doktorum. Tabii ki ağrılar içinde geçen gece boyu oturup yaşadığım şeyin bilimsel karşılığını aradım ve buldum: Postoperative Urinary Retention (POUR) yani mesane doluyor ama sizin somatik veya istemli sinir sistemi, idrara çıkmanın istemli kontrolünü sağlayan pudental sinir yoluyla dış üretral sfinkter kaslarınızı gevşetmiyor. Halk ağzına indirgersek, sistem son noktaya kadar çalışıyor ama son noktadaki kaslar çalışmıyor. İdrarınızı içinizde biriktiriyorsunuz...
Sabah oldu, mesane jimnastikleri vs... Bence kaslarım hala çalışmıyordu ama anlamanın da tek yolu sondayı çıkarmaktı. Sonda çıktı. Her daim arı gibi çalışan ve benimle gerçekten inanılmaz ilgilenen şahane hemşirelerim bol su içmemi önerdiler. İçtim ama içtikçe de korkmaya başladım çünkü bence yine kaslarda hiçbir hareket yoktu. Dur bekle derken, bir gün önceki senaryonun birebir aynısı yaşandı, bu sefer sonda takmayalım tahliye borusuyla idrarı alalım ve bekleyelim dediler. Yine olmadı. Bu sefer durum artık bir üroloji doktoruyla ortak çalışmayı gerektirdi zira bir kalkınma planı gerekiyordu. Üroloji doktoru geldi ve sağ olsun beni dinledi.
Hikayenin burdan sonrasını anlayabilmeniz için, biraz daha geçmişe gitmem gerekli: 2008'de bir gece idrara çıkamadığımı fark ettim. Karnım şiş, soğuk terler dökerek acile gittim sabaha karşı. Daha tam uyanamamış bir şekilde geldi doktor. Yaşlıca, zayıf, kocaman mavi gözleri olan bir doktordu. Üroloji departmanıyla ilk deneyimim olduğundan, tanıdık bildik bir doktorum yoktu. Durumu anlattım, yüzüme baktı, "Git idrar testi ver" dedi. "İdrara çıkabilsem verirdim de, hani çıkamadığımdan burdayım ya" dedim. Verirsin dedi. Boş boş yüzüne bakıp çıktım odadan, biraz bekledim. O da çıktı odadan. "Ne yapıyorsun burda?" diye sordu beni görünce, "Uyanmanızı bekliyorum" dedim. Durdu, güldü, "Evet gel bakalım ultrasonla" dedi. Gerisi idrarın tahliyesi üzerine sayısız tetkik ve bulunan sıfır sorun. Bana dönüp dedi ki günün sonunda kafasını işaret ederek: "Senin sorunun burda, onu çözersen her şey çözülür." ve bana bir ilaç verdi. "Bu ilaçtan 3 adet kullanacaksın, idrar kısmını çözeceğiz ama kafayı çözmek sende" dedi. O günden rahmetli olduğu 3 sene öncesine kadar, vücudumun sürprizleriyle uğraşmaya devam etti.Gelen üroloji doktoruna da kısaca bu hikayeyi anlattım ve kayıtlarıma bakarlarsa belki bu ilacı bulabileceklerini söyledim. Üroloji doktoru, bu hikaye üzerine doktorumun bana ne verdiğini tahmin ettiğini ama bakacağını söyledi. Ben de maillerime bakacağımı söyledim ve tabii ki hükmünü verdi: Sonda yeniden takılacak... Acı ve ağrı eşiğim gerçekten yüksektir benim. O son sonda takıldığındaki acıyı size tarif edemem. Etmeyeyim de zaten. Bu arada doktor ilacı buldu, bana ilacı vermeye başladılar.
Burdan sonrasını, bizi İnstagram'dan takip edenler biliyorlar az çok. İlk kez korktum ben... Düzelmeyecek kaslar diye... Ve genelde çok paylaşmadığım bir gönderi paylaşıp herkesten dua, iyi enerji istedim sorunu çözebilmem için. Gelen mesajları, enerjileri anlatamam. Ve ben yine küdamlarımı devreye soktum. Bu yazıyı yazmamın bütün amacını yani: Küdamlar!
Can Barslan'ın dilimize, benim bütün fizyolojik ve psikolojik hayatıma kazandırdığı şahane bir kelime Küdam; yani KÜçük aDAM. İçimde yaşayan sonsuz sayıda çöp adamım var benim. Sıkıntı anında Küdam orduları getiriyorum gözümün önüne ve onları ayırıp yapılması gerekenleri anlatıyorum. Komut verip çalışmalarını gözümde canlandırıyorum. Tamamen karikatür gibi ama inancım tam. Bütün her şeyi görselleştirip, olması gereken üzerinde çalışmaya yolluyorum onları ve izliyorum. Çok delice mi buldunuz? İnanın işe yarıyor, hep yaradı bende. 3 aydan önce ayağa kalkamazsın denilen yerlerden küdamlarım sayesinde 3 haftada çıktım ben. Sıkıntı anında hemen onlara başvururum. Yine öyle yaptım. Hastanedeki 3. geceyi tamamen onlar ve sizlerden gelen enerjilerle, dualarla geçirdim. Rahmetli olan doktorumu bile hissettim yanımda... "Sen gene mi geldin kız, Montenegro'ya taşınınca sevinmiştim kurtuldum diye, bumerang gibisin hep dönüyorsun" derdi bana. Celil'e de, "Ah sana da yazık olmuş" der gülerdi. Aksi gibi görünen, dünya tatlısı bir doktordu. Para, pul hiç gözünde olmazdı. Arada arayıp kontrol ederdi iyi miyim diye. O gece de yanımdaydı biliyorum... Küdamlarımı bütün doktorlarım bilir benim. Hepsine anlatmışımdır. Bende çok işe yaradığını da hepsi biliyor.
Ve yine sabah oldu... Hastanede 4. gün. Sonda çıkarılacak yine. Sabaha karşı, kimilerinin hayat boyu adını bilmeyeceği sfinkter kaslarımın yavaş yavaş harekete geçtiğini hissettim. Bu sefer olacak, inancım tam. Ve tam da hissettiğim gibi oldu. Sonrasında iki doktorum da geldi ve beni tebrik ettiler, bu denli öz farkındalığımdan ötürü.
Aslında farkındalıklarımı öteliyorum ben ve sonunda hep bedenimin beni durdurması gerekiyor. Stres, iş peşinde koşma, sorunları halının altına süpürme, hayatta gerçekten yapmak istediklerini yapamama, bedenini ve beynini dinlendirmeme hali sonucu beden frene basıyor ve DUR diyor. Tamam, yatıyorsun!
Ameliyattan sonra yattım elimden geldiğince, verimli değerlendirmeye çalıştım bu yatışı da. Sonra kendimi iyi hissedince de ayaklandım elbette. Montenegro'ya döndük ve ben yavaş da olsa hemen işlere başladım. Peki vücut ne yaptı? 5 gün göz yumdu duruma ve bam! Corona oldum!
Corona ve sonrasını yarın anlatacağım. Zira yıllardır bloğa yazmıyorken tekrar başlamamın bir sebebi var. Dünyada emlak sektörünün epeyce durağanlaşmasının, Montenegro'da bitmeyen yol çalışmaları sebebiyle yazın tur yapmanın bile imkansız hale gelmesinin sonucunda işlerimizin ne kadar sekteye uğradığını anlayabilirsiniz. Bu tip durumlar bana önce bolca stres verir, kendimi yer bitiririm. Sonra mutlaka ardından bir hastalık belirir ve durdurulurum. Sonra da o nekahat dönemi, bana kendimi buldurur. Ne yapmak istiyorum, neyi daha çok seviyorum, ne bana iyi gelir ve ben neye iyi gelebilirim... Yine öyle bir dönemin sonucunda ilk yazım bu, ipucu gibi düşünün :) Arkası yarın! Bakalım Corona, İpek'te nelere sebep oldu?
Öncelikle çok çok geçmiş olsun. Müthiş bir hikaye. Yazıyı okurken sizinle aynı duyguları paylaştım. O sondanın acısını hissettim, doktorunun sesini duydum, küdamlarına inandım. Siz gerçekten yüreğiyle savaşan birisiniz. Corona sürecini de merakla bekliyorum. Yazmaya devam edin. Küdamların yanında biz de varız unutmayın! 💪✨
YanıtlaSilTam bir İPEK…..ayrıntı insanı….
YanıtlaSilBunu iyi anlamda mı yazdınız bilemedim ama evet; küçük ayrıntılar insanın karakterini gösterir. O sebeple önemserim ayrıntıları...
SilTabiki iyi anlamda yazdım.sen beni tanımadın galiba ama ben seni tanıdığıma çok memnun oldum.iyiki varsın..
SilNickten kim olduğunuzu tahmin ettim, o yüzden emin olamadım seviliyor muyum sövülüyor muyum 😊 Teşekkür ederim yorumlarınıza🙏
SilTekrar çok geçmiş olsun İpek Hanım. Hastalığı ve sorunları ile bile böylesine 'sevimli' iletişim kurabilen birisi, evrene yaydığı pozitif enerji ile neleri çözmez ki? İyi ki varsınız. Sevgiler. Bu arada o kadar güzel anlatı diliniz var ki, bir öykü/hikaye ya da anı/anlatı/biyografi kitabı ne güzel yakışır size.
YanıtlaSilÇoook teşekkür ederim🙏 Planlarım arasında kesinlikle var böyle bir kitap ama öncesinde bir başka planım var. Bugünkü yazıda da onu yazacağım. Bakalım ne düşüneceksiniz? 🥰
YanıtlaSilSeneler önce kişisel gelişim kategorisine sokabileceğim ilk ve son kitap olan Marlo Morgan’ın Bir Çift Yürek romanını bitirdiğimde ne hissettiysem, bu yazıda ve devamında da aynılarını hissettim, kendi kendimize yapabileceğimiz iyilikliklerin limiti yoktur, KüDam’lar ve muadilleri hepimize lazım, yeter ki kendi kendimizi her olumsuzlukta motive edebilelim ve hatta çevremizde bizim için endişelenen insanları da yatıştıran yine biz olalım, canım İpekçiğim, hayatında tüm geçeceğin sınavlar, ardında bıraktıkların ve son derece ibretlik olanlar gibi hep mutlu sonla bitsin, ve bize hep müjdeler ve ilhamlar ver 🙏🫶
YanıtlaSilCanım Derya, 30 yıllık kardeşim, dostum, desteğim, moda ikonum, yakışıklım! Senle İstanbul'da 2 arada 1 derede konuştuklarımız üzerine de çalışmalara başladım. Bu kafamdaki projelerin büyüklere de iyi gelenlerini yakında duyurmak için birkaç elden çalışıyoruz. Umarım onu da başaracağız ve senle buralarda buluşacağız!
SilTabii ki bencillik etmeyeceğim ve yaş gözetmeksizin, güzel yüreğinle dokunduğun ve bundan sonra dokunacağın herkese olması gereken sırayla çoook iyi gelecek projelerini gerçekleştirmeni sabırla bekleyeceğim, yıllara, mekanlara, lisanlara meydan okuyan canım ve kadim İlham Perim 🧚♀️
Sil