A Planı Montenegro


Farklı bir hayat kurmak için geldik biz Montenegro’ya, büyük paralar kazanmak ya da rant peşinde koşmak için değil. Sonra yaşadığı hayattan bunalan, kendisi ve ailesi için bir çıkış yolu arayan herkese bir nebze umut verebilmek için paylaşmaya başladık yaşadıklarımızı. Paylaştıkça sesimizi duyanlar çoğaldı; misafirlerimiz oldu başka başka şehirlerden; takipçilerimiz oldu yeni jenerasyonun tanımlamasıyla; bizi merak eden arkadaşlarımız oldu bizim tanımlamamızla.

Biz yalnızca başımızdan geçenleri anlattık, başımızdan geçenlerin içimizde titrettiği tellerden bahsettik.  Küçük hayallerimizden, ukdelerimizden, yıllar geçse de hala zorumuza gidenlerden bahsettik.  Sizler de duydunuz sesimizi; başladınız kendi hikayelerinizi anlatmaya. Kimi zaman kısa mesajlarla, kimi zaman uzun maillerle ve tabii ki  yüz yüze anlattınız kendi hikayelerinizi.

Başlangıçta zor geldi itiraf etmek gerekirse; bunca ağırlığı taşımaya hiç de hazırlıklı değildik. Her hikaye bizi daha da derine çeker hale geldi. Kimi tüm açıklığıyla anlatmayı tercih etti olan biteni, kimi yalnızca özlediği hayata dair ip uçları verdi. Kimi çocuklarına gelene kadar iş, sabretmeyi tercih etmişti. Kimi yavaş yavaş nefes alamaz hale geldiği şehrini tarif etti. Kimi tam da emekliliğine denk gelen şansızlıklara küfür etti, kimi yeni mezun olduğu zamanın çaresizliğini tarifledi.  Hem de bunlar öyle her gün  gazetelerde okuduğu sıradan insan hikayeleri değil; gerçek insanların gerçek hikayeleriydi.

Doğrusu ülkeden ayrılırken olan bitenden biraz haberdar olmamaktı istediğimiz; gözünün önünde onlarca şey olup biterken ses çıkaramamak tüm enerjimizi tüketmişti.  Ama anladık ki biz aynı kaldıkça; nereye gidersek gidelim, hikayeler bizi takip etmeye devam edecekti.

Herkes için ayrı ayrı düşünmeye başladık sonra; herkese ihtiyacı olan çözümleri bulabilmek için günlerce hatta haftalarca didindik. Dertleriyle dertlendik tabir-i caizse.  Yeni hayatlara başlayabilmeleri için ip uçları bulmaya çalıştık, soruları olan herkese doğru cevapları bulmaya çabaladık. Hatta doğru soruları bulmalarına yardımcı olmaya çalıştık. Çoğunlukla iş ile arkadaşlığı karıştırdık haliyle. Bizim de bir sese, bir nefese ihtiyacımız vardı fazlasıyla. Buraya gelebilmeleri, burada kalabilmeleri için çözümler bulmaya, yoksa yaratmaya gayret ettik. 

Ama hiçbir zaman da göz boyamaya, yok olanı varmış gibi göstermeye çalışmadık. İyisiyle kötüsüyle anlatmaya çalıştık her şeyi; kimi zaman bekle dedik acele edene, kimi zaman üzülerek başka yerlere yönlendirdik. Olduğu gibi anlattık her şeyi,  çünkü olmayan imkan da olan imkan kadar önemliydi.

Dediğim gibi; size anlattık hikayemizi ve tüm detaylarıyla dinledik hikayelerinizi.  Sizinle beraber düşündük, sizinle beraber hayeller kurduk planlar yaptık. Siz yokken sizin hakkınızda konuşmaya devam ettik. (Yanlış anlaşılmasın “gıybet time” değildi bizimkisi). Sizin de içinde olduğunuz hayaller kurmaya devam ettik.  Sonuçta siz, bizden uzaklarda yaşayan,   belki de hiç gitmediğimiz şehirlerde yaşayan arkadaşlarımızdınız hepiniz.  Yanımızda olmanızı istedik, siz yokken sizinle yaptığımız sohbetleri yad ettik zaman zaman, kısa süre de olsa kalabalıkmış gibi olmanın bahtiyarlığına erdik.  Herkesin birbirine yardımcı olduğu belki aşırı iyimser hayaller kurduk.  Aşırılık olacaksa varsın iyimserlikten gelsindi.

Sonuçta biz hayal kurmaya devam ettik. Planlar yapmaya çalıştık herkesi içeren. Siz birbirinizi tanımasanız da biz sizleri bir masa etrafında hayal ettik. Birbirinizin tam da ihtiyacınız olan boşluklarını doldurabileceğinizi fark ettik.  Yokluğundan yakınılan bir çok dostluğun aslında farklı yerlere dağılmış olduğunu gördük.  Ortak şeylerden yakınılıyorsa aramızdaki yüzlerce kilometreye aldırmadan ve ortak hayaller kuruluyorsa bir birimizi hiç tanımadan; orada umut olduğunu düşünmeye cüret ettik.

Yıllar önce cüret etmekten bahsetmişti üniversiteden bir akademisyen arkadaşım; daha doğrusu cüret etme eksikliğinden. Kendini azımsamaktan ve iradeyi hep başkalarından beklemekten.  Hayıflanmanın bir hayat tarzı haline gelmesinden ve adını sonradan öğrendiğimiz “öğrenilmiş çaresizlik” teorisinden.

Biz bunu kırmak için ufak da olsa bir adım attık. Elimizde ne varsa bırakıp hiç bilmediğimiz ve hiç kimsemizin olmadığı bu diyara yerleştik. Elimizden geldiğince, daha çok insanla yolumuzun kesişmesi için gayret içindeyiz. Eksikliğini hissettiğimiz hayatı kurabilmek için ne gerekiyorsa yapmaya.

Ama tüm bunlar için imkanlarımız sınırlı. Aynı anda 3-5 yerde olabilmemiz mümkün değil maalesef ya da bir çok konuda tercih yapabilecek kadar uzman olmamız. Öğrenmeye çalışıyoruz mümkün olduğunca; ama bir yandan da zaman geçmeye devam ediyor olanca hızıyla. Zaman geçiyor, sabırlar ve güçler tükeniyor;  zaman geçiyor ve iyi insanlar tarafından gerçekleştirilemeden bırakılan hayaller; hayatı maddiyat olarak gören birileri tarafından illa ki paraya çevriliyor.

Bir B planıdır almış başını gidiyor. Herkes kendine köprüden önce son çıkışlar arıyor; başımıza ne geldiyse fazla bireycilikten geldiğini unutarak kişisel kurtuluş yatırımları yapmaya çalışıyor. Yüzlerce kilometre yol kat edip kaçmaya çalıştığın hayatı başka bir ülkede yeniden kurmanın hiçbir anlamı yok.  

Oysa ki mümkün, bir şeyleri beraberce inşa etmek. Evden barktan bahsetmiyorum üstelik; birbirini besleyen işleri, yardıma ihiyacı olan fikirleri, yolda kurulan dostlukları, kaçırılan hayatları ve birbirinden uzaklarda kurulan hayalleri inşa etmekten bahsediyorum. 

Ama gerçek şu ki; bu hiçbir zaman kendi kendine olmayacak. Birileri tüm hammaliye işlerini yapıp sizlere yıldızlı davetiyeler yollamayacak. 
Çok iyi fikirlerinizin, çok iyi fikirlerimizin olması hiçbir şeyi değiştirmeyecek. Yeterince parası olan bir hoyrat; tüm aymazlığıyla gelip bu fikirden zenginliğine zenginlik katacak. Yine bize kalan, dost meclislerinde anlatılan benim aklıma gelmişti hikayeleri olacak.

Para hiçbir zaman kurtarmadı, para hiçbir zaman kurtarmayacak. Para kazanabilme uğruna feda edilen her şeyi geri kazanma uğruna, tonlarca para harcamaktır aslında saçmalığın ta kendisi.

Bizim ihtiyacımız olan nefes alabileceğimiz alanlar, birlikte üretebildiğimiz insanlar, lafımızı sakınmadan konuşabildiğimiz dostlar ve paylaşabildiğimiz hayaller ve hayatlar.

Bunlar için vakit taşın altına elini sokma vakti.
Biz de isterdik keşke olsun, ama uzaktan uzağa olmuyor dostlar. Sizin hayal ettiğiniz hayatı, sizin için kimse kuramıyor. Biz ikimizin gücü de bir şeylere bir yere kadar yetebiliyor.  Her gün başka bir konuyu öğrenmeye, her gün yeni soruları cevaplamaya, her gün hayallerimize ve inandıklarımıza sadık kalmaya ve her gün hayatta kalabilmeye çabalıyoruz. Burada olmanıza, burada kalmanıza ihtiyaç var. Öyle turist olarak, 15 gün sonra döneceğini bilerek değil tabii ki. Yaşamak istediğinizi söylediğiniz hayatın tüm sorumluluğunu ellerinizde taşıyarak.  

Kolay değil tabii ki, kimse kolay olduğunu iddia etmedi.  Ama iyi tarafından bakacak olursak yolun en azından bir kısmı kat edildi. Zaman içinde öğrendiğimiz çok şey var burada, burada yerel insanlarla kurduğumuz ilişkiler var, sizlerle kurduğumuz ilişkiler ağı var ve en önemlisi, herkesin beraberinde getireceği sayısız uzmanlık ve tecrübe var.

Kalkan tren için son çağrı belki de bizimkisi. Bu sefer yapmaya cüret edebilirsek, güzel şeyler olabilecekmiş gibi. Küçük küçük cesaretler bir kar topuna dönüşür belki.  Ses edin bize, en azından bunu bilmemiz gerekli.
Bir ülkede kalabalık hayaller kurup aslında yalnız olduğunu keşfetmek belki de en tehlikelisi.  Kimse gelmeyecekse eğer bunu da zamanında öğrenmek en iyisi! Takdir edersiniz ki bizimki biraz şizofren bir durum; var olduğuna inandığımız insanlarla konuşuyor, onlarla ortak hayatlar planlıyoruz süreli.

Bizim bir B planımız yok, biz A planını yaşıyoruz sürekli. Bir B planının da mümkün olmadığına inanıyoruz. Yaşayabileceğimiz tek bir hayatımız var ve cüret edip o hayatı bizim kurmamız gerekli!

4 yorum :

  1. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  2. Güzel günler göreceğiz güneşli günler...Biz de burdayız demek istedik. Mersin'den selamlar :)

    YanıtlaSil
  3. İyimser hayaller kuranların bir gün buluşacağına çok eminim.. Dünya da bi çok örneği var biz neden yapmayalım.. Sevgiler..

    YanıtlaSil
  4. Karadağ, Montenegro hakkında reklam kokan sitelerden sonra ilaç gibi geldiniz ve ilk yaptığım şey size mail atmak oldu. Blogunuzu keşfettiğimden beri yazılarınızı ilk senelerden başlayarak okumaya gayret gösteriyorum. Samimiyetiniz ve aydınlatmalarınız için de ayrıca teşekkürler. Yolunuz açık ve daim olsun...

    YanıtlaSil