Covid-19 ile Yaşamak


Covid-19 ile Dünya


Tanıdık olmayan dönemlerden geçiyoruz. Önümüzü görebilmemiz, gelecek planları yapabilmemiz bir hayli zor. Hiçbirimizin elinde, tutunabileceğimiz bir kehanet  ya da açıklama yok. Ama bir miktar görebilen gözler için ipuçları mevcut. 

İlk olarak neyi öğrendik, felaket kapının önüne gelene kadar, kimse uzak diyarları umursamaz. Yalnızca Çin’de yaşanan lokal bir felaket olsaydı adını bile öğrenmeyecektik bu virüsün. 

Sonra, hayal etmediğimiz kadar global olduğunu öğrendik dünyanın. Virüsün yayılması, insanın dolaşması demekti aslında. Çin’de baş gösteren bir salgın Antartika’ya nasıl ulaşabilirdi ki? İnsan her yerdeydi, hem de eskisinden binlerce kat hızlı olarak.

Salgının ilk günlerinde, insanlığın mantıksızlığını ve bencilliğini gördük. Marketleri yağmalayan insanların arsızlığından korktuk virüsün kendisinden daha fazla. Fazladan alınan bir ekmeğin, başkasının açlığına neden olabileceğini umursamayan kitlelerin bencilliği vardı ortada. 

Sonra devletler karıştı olaya. Herkesin kendince doğru olduğunu düşündüğü çözümleri vardı. Uygulamaya konuldu politikalar. Sınır kapatmalar, sokağa çıkma yasakları, sürü bağışıklıkları...v.s.


Medya tabii ki bu kaosta olmazsa olmazdı. Ekran soytarıları, sosyal medya fenomeni aklı az fikri çoklar sardı ortalığı. Konunun uzmanı bilim insanlarının sesini itinayla bastırdılar. Devletin ideolojik aygıtları demişti Louis Althusser. Bir sorunla önce o sorunun altı boşaltılarak baş edilir.


Bütün uluslar üstü kurumların işlevsizliği bir anda ortaya çıktı. Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletler v.s. 
Her ülkenin sorumlularının sorumsuzluklarına şahit olduk. Her ülke kendince kurallar koydu. Küresel bir salgında, virüs hiçbir sınır tanımazken, her ülke kendi yöntemiyle virüsün çoğalmasına katkıda bulundu. Ortak bir akıl oluşamadı, bilim insanlarından oluşan bir komitenin çözümleri denenemedi dünya genelinde.

Sorunun kaynağı ortaya çıktı zamanla. EKONOMİ. Hiçbir hükümetin, kendisine seçim kaybettirecek bir çözümü uygulayabilmesi düşünülemezdi. Para yine galip gelmişti.
Ekonomileri kurtarmak için, halk sağlığı tehlikeye atılabilirdi. 
Yıllarca fakirlerin üzerinden zenginleşen zenginlerin vergileri artırılamaz mıydı, ürünün fiyatı kadar vergi alan devletler, halklarına destek olamaz mıydı?
Olamazdı. Olsa zaten o sisteme kapitalizm denmezdi.

Paçaları tutuşan hükümetler, bir NORMALLEŞME söylemi ortaya çıkardılar. Oysa ki ne değişmişti? Aşı mı bulundu ya da virüs izole mi edildi? Hayır. 
Normalleşme, para harcamanın normalleşmesi demekti aslında. Çünkü ekonomiler anlamsız bir suni denge üzerine kurulmuştu. Acilen normalleşilmezse, sistem durabilirdi. Durum iyileşmemiş aksine virüs mutasyon geçirip tüm kıtalara yayılmışken, insanlar rehavete sevk edildi. Çünkü paniğin sonlandırılıp likit akışının devamı sağlanmak zorundaydı. 


İnsanlar ne yaptılar peki bu süreçte?
Mantıksız insan davranışlarına şahit olduk çokça. Akılsızlığın kesinlikle bir sınıf ya da zümreye ait olmadığına emin olduk. Kimi umreden döndü yüzük dağıttı, kimi partiler düzenledi, kimi asker uğurladı. 

Ama çok sıkılmışlardı, 
onlar gençti, 
zaten normalde gripten daha çok insan ölüyordu, 
o inanmıyordu bu komplo teorisiydi,
aşı bulunsa da yaptırmazdı…

Kimi yaptığı işi diğerlerinden iyi yaptığı için, kimi doğru ata oynadığı için, kimi tamamen anlamsızca meşhur olmuş kişilerin davranışlarını ve beyanatlarını gördük. 

Bir de maruz kalanlar oldu her zaman olduğu gibi:
Sınava sokulan gençler, her gün işine gitmesi gerekenler, direnmeye çalışanlar ve tutsaklar…

Ölüp gitmiş sağlık çalışanları,
orda olmak zorunda olduğu için hastalık kapanlar,
tüm dünyaya yayılmış bir salgın,
ne bağışıklık ne de ekonomik olarak bu süreçte sağ kalamayacak milyonlarca insan…

Devletlerin kaypaklığı, ekonominin soğuk vahşeti ve  insanların korkunç umursamazlığı, cahilliği ve bencilliği…



Covid-19 ile Montenegro

Montenegro’da, Covid-19 süreci daha bir şeffaf ve göz önünde yaşandı. Burası 680.000 nüfuslu bir turizm ülkesi. Yugoslavya döneminden beri, başlıca gelir kaynağı turizm. 

Salgının ilk günlerinde, bu süreci en iyi yöneten ülkelerden biri oldu. Sınırlar kapatıldı, sokağa çıkma yasakları uygulandı, maske zorunlu hale getirildi ve kontroller çok sıkı tutuldu. Kamuya açık bir çok alan, fiili olarak kapatıldı. Devlet, bir çok küçük işletmeye elinden geldiğince maddi yardımda bulundu ve sosyal yardımlaşmayı teşvik etti. Çalışanların iş güvencesini sağlamaya çabaladı. Oturma ve çalışma izinleri uzatıldı, vergiler ertelendi. v.s. 

Sonuç: Kısa vadede ülke corona-free ülkelerden biri haline geldi. Süper güçlerin başaramadığı disiplini, bu küçük ülke göstermişti. 

Halk da bu dayanışmada üzerine düşeni yaptı tabii ki. Ev sahiplerinin neredeyse tamamı yarı yarıya indirime gitti kiralarında. Kapalı olan dükkanlardan kira almadı sahipleri. Birçok kurum, çalışanlarını işten çıkarmadı, maaşlarını ödemeye devam etti, hatta abartıp zam yapanlar bile oldu. 

Sonra mı?

Sonrası yine ekonomi ve insan mantıksızlığının ürünü.
Turizm geliri olmayınca tüm ekonomik yapı kitlendi. Bir sonraki seçimleri düşünen hükümet, sınırları açmak zorunda kaldı. Turistin gelmesini sağlamak ana hedef haline geldi. Avrupa Birliği’ne alınma şantajıyla, güçlü devletlerin her dediğini yapar hale gelindi. Birlik ülkelerine sınırlar neredeyse zorla açıldı. 
İnşaat sektörü kurtarıcı haline geldi. Hiç durmadı. İnsanlar topluluklar halinde çalışmaya devam etti.

Ayrıca hazır kaos ortamı oluşmuşken, başka ne yapmak gerekirdi? Hadi tahmin edebilirsiniz, çok da yabancı değil size!
Muhalefet tarafından yönetilen Budva belediyesine bir nevi kayyum atandı. 
Zaten halihazırda kilise arazilerinin devlete aktarılması projesi vardı, buranın çılgın projesi olarak. 
Alın size sokaklarda süregelen protestolar.

Ülkeden Covid-19’un gitmesiyle, halk ne yaptı peki? 
Hiçbir şey olmamışçasına eski alışkanlıklarına geri döndü. Öpüşmeler, sarılmalar, toplanmalar, partiler, plajlar…

Çene altından göstermelik takılmış maskeler, 
mesafeli oturan büyükler, aynı çocuk havuzunda oynayan çocuklar,
maçoluğuna ya da kokoşluğuna korunuyor olmayı yediremeyenler.

Sırbistan’a maça kaçanlar, Bosna üzerinden ülkeye girmeyi başaranlar…

Salgının ilk günlerinden bile daha hızlı yükselen vaka sayıları…
Sizin düzgün hastaneniz bile yok bu neyin cesareti belli değil. 


SONUÇ:

İyi haber olarak ne sayılabilir peki?

1- Yalnızca turizm ile işlerin yürümeyeceği ortaya çıktı. Bu durum ülkeye yapılacak sanayi yatırımlarının teşvik edilmesine sebep olabilir.

2- Ülkenin başlangıç olarak en azından kendine yeterli olabilecek bir tarım politikası belirlemesine sebep olabilir. Bunun ilk işaretleri belirmeye başladı, umarız devamı gelir.

3-  Aynı kendine yeterli olma fikri, enerji sektöründe de yeniden yapılanmayı getirebilir. Özellikle AB ile ilişkiler, temiz enerjiye yönelmeyi hızlandırabilir. 

4- Turizmin sağladığı şişirilmiş gelirlere alışan halkın, bu dönemle birlikte yozlaşma yolundan geri dönmesi umut edilebilir. 

5- (Bu tamamen kişisel): Umarım öpüşme, sarılışma, tokalaşma gibi selamlaşmalar tarihin çöplüğüne gömülür.

Covid-19 ile Celipe

Bizim fikrimiz ne peki?

Bizim fikrimiz normalleşmeme üzerine. Zaten normal adı verilen hiçbir şeyden hayır görmedik bu zamana kadar. Normal, kontrol altında tutulabilir ve birilerinin işine gelen demekti aslında. 

Dünyanın ne kadar ince dengeler üzerine kurulu olduğunu ve olası bir krizde bütün önlemlerimizin ne kadar saçma olduğunu gördük. Bahçeye dikili bir ağacının bankadaki eurolardan daha verimli olabileceğini gördük bizzat.
“Herkes başının çaresine baksın” ekonomi politiğini tecrübe ettik.  

Çok katlı rezidanslarda milyonlara alınan evlerin, modern hapishanelere dönüşebileceğini gözlemledik. Sayısız AVM ile çevrili olmanın, besin dağıtımına ulaşabilmeyi sağlayamayabileceğini gördük. Ne birlikler kurulursa kurulsun sınırların bir gecede kapatılabileceğini gördük. Yıllarca ödenen verginin, zor durumda geri dönüşün kesinlikle olmayacağını, hatta üstüne iban gönderilebileceğini gördük. 

Hayatlarımızı gerçekliğe uyumlu hale getirmek bizim zorunluluğumuz. 

Kendine yetebilen yerel sistemler, besin ve enerji olarak özellikle. 
Olası bir izolasyon döneminde, hapishane haline dönüşmeyecek yaşam alanları.
Döngü sağlayabilecek ekonomik çözümler. 

Projelerimiz var, beklentilerimiz. Özellikle Avrupa Birliği ve yerel yönetimler eksenli. 
Netleşmeye başladıkça paylaşırız.

Emlak kiraları ve satış fiyatları, normalleşti iyi yanından bakacak olursak. Bunun olumlu etkisi çift taraflı. İlki, mantıklı ve üretici yatırımların daha mümkün hale gelmesi. Fiyatların yükselmesi bireysel yatırımcıyı uzaklaştırmasının yanında nereden geldiği belli olmayan paranın piyasayı ele geçirmesine sebep olması da kaçınılmaz. İkinci etkisi ise, paraya doymaz hale gelip şımararak canavarlaşan mülk sahiplerinin makul beklentilere geri dönüşü. Şu anda mütevazilik geri geliyor yavaş yavaş.
Sahiden bu; yıllarca yaptığı birikimle, yaşayacak bir yer almak ya da yatırım yapmak isteyenler için iyi haber. 

Bir de; üretici projeleri olanları, daha kolay destek bulabilecekleri bir süreç bekliyor ve biz bunun için hazırlanıyoruz.

Daha daha nasılsınız, neler yapmaktasınız diye soracak olanlar için ise:

Spor yapıyoruz, dans ediyoruz, yoga yapıyoruz.
Kitap okuyor; dizi, film, belgesel izliyoruz. 

Ben yine dağ gibi bir araştırmanın altına girdim;
bu sefer ki, eski araştırmam Dünya Mimarlık Tarihi ve Shakespeare külliyatından daha ağır, öyle söyleyeyim.

Bir de tarım yapıyorum tabii ki. Daha doğrusu tarım yapmayı öğrenmeye gayret ediyorum.  

Şimdilik bu kadar, bu kadar konuşmak yeter, iş güç bizi bekler.

Sağlıkla kalın.