Nerde kalmıştık?

Son 3 senedir hiç olmadığım kadar hasta olduğumdan ve de misafirlerimizle ilgilenmem gerektiğinden blog yazıları aksadı ama açığı kapayacağım.

Evet nerde kalmıştık?

Turizmci Celipe!

Celipe Travel için blog kurup yazılarını yazıyoruz Celil'le. Facebook sayfası da açıyoruz. Fotoğraflar yüklüyoruz. Biz de geziyoruz ve sunacağımız programları deniyoruz. Kendilerinin ilgilenmediği ve pek de bilmediği Montenegro tarihini çalışıyoruz bir yandan.

Büyük gruplara tur yapmıyoruz, acenta gibi çalışmıyoruz. Tatil koçluğu yapıyoruz gibi düşünebiliriz. Ülkede nerede kalınmalı, ne yenmeli ne içilmeli, ne tür aktiviteler yapılmalı kısımlarına danışman ve aracı olup, transfer/araba kiralama gibi hizmetler veriyor ve tabii ki isteyen misafirlerimize ülkeyi gezmekte rehberlik ediyoruz. Balayı, evlilik yıldönümü gibi özel zamanlar için planlar hazırlıyoruz.

Galatasaray Mezunu olmanın nimetlerinden olan Mektepli Kızlar grubuna yazıyorum ve blogu
yolluyorum. Haydi kızlar Montenegro'ya diyorum. Ablalarım ve kardeşlerim destek oluyorlar. Blog paylaşılıyor, misafirlerimiz yavaş yavaş geliyorlar. Onların desteğiyle çark ilk kez dönmeye başlıyor.

Bu işleri yaptığımızı gören ve buradaki manevi ağabeyim rolünü üstlenen Radoslav; bizi bir acenta sahibiyle tanıştırmak istediğini, gelen Türk turlarına rehberlik yapmak isteyip istemediğimizi soruyor. Yapabiliriz ama koşullar şartlar nedir diyorum. Tanışın önce, anlaşırsanız hallolur her şey diyor.

Birkaç hafta sonra toplantıya gidiyor ve Sreten'le tanışıyoruz. Türkiye'den alıştığımız bir toplantı şekli değil. Bir çok sorum havada yanıtsız kalıyor sanki. Birlikte çalışabiliriz de diyor ama nasıl çalışırızı pek de anlayamıyoruz. Eğitim istiyoruz, eski rehberlerinizle turlara çıkalım diyoruz, tur tarihleriniz nedir, bütçe nedir, kokartsız nasıl rehberlik yapılacak, silent guide (sessiz rehber) ile mi çıkılacak... Bir dünya soru soruyorum ama gördüğüm Sreten'in yüzündeki hafif tebessümle karışık soru işaretleri!

Toplantıdan çıkıyoruz. Nasıl geçti? Sanki iyi. Birlikte çalışıyor muyuz? Galiba.


Açılın! Tur rehberi İpek geliyor!

Celil, Celipe Travel'in rehberi olurken; ben de Türkiye'den gelen turların rehberliğini üstleniyorum. Bu tabii ki Celipe Travel misafirleriyle ilgilenmediğim anlamına gelmiyor. Gece turu, yemek, boş günümse tüm turlarda tabii ki ben de varım.

Bir önceki yıl turlara rehberlik yapan müthiş insan Bojan, beni tura çıkarıyor. Bazı yerleri anlattırıyor; bakıyor eğitimlerim tamam mı :) Gelen 27-28 kişilik gruba soruyor benden rehber olur mu olmaz mı diye. Herkes olmuş bile diyor. Gülüşüyoruz. Bojan günün sonunda bana dönüp, "Gerçekten bu işi yapabilir misin? Ekstra tur satışı, havaalanından karşılama, tanışacağın 1001 çeşit insan ve esas Celipe Travel ile yürütebilir misin?"  diye soruyor. Yaparım diyorum. Eve dönünce Celil de aynı soruyu soruyor: "Bu kadar yükü kaldırabilecek misin?".

Prensesten Külkedisine...

Hayatı sıfırlamak şarkı söylerken kolay da, gerçekte o kadar da kolay olmuyor tabii ki. Rehberlik, yeni bir ülkede hayata başlarken bir çok insanı tanımak için şahane bir fırsat olabilir gibi geliyor bana. Ömür boyu yaptığım hiçbir işte sadece para odaklı düşünmedim. Para elbette ki önemli ama başka faydalar da sağlamalı yapılan iş. Otelleri, rehberleri, dükkanları, ülke insanını daha hızlı tanıyabileceğim bir yöntem daha olamaz diye düşünerek, hayatı boyunca turlara katılmamış olan ben, büyük turlara rehberlik yapmayı kabul ediyorum.

Tivat'ta yaşıyorum. Yaşadığım şehirde havaalanı olmasına rağmen tabii ki Türkiye'den gelen uçaklar başkent Podgorica'ya iniyor. Bu da otobüsle 2.5-3 saat yol demek (arabayla 1.5 saat ama otobüs herrrrr yere uğradığından durum bu). Havaalanına nasıl gideceğim sorusunu nisandan ekime kadar her hafta soruyorum şirkete. Transfer varsa ya da araba ayarlanmışsa dünyalar benim oluyor ve fakat bu güzel senaryo tüm sezonda 5-6 kez gerçekleşiyor. Pazar sabah Tivat'tan başkente giden tek otobüs saat 05:20'de. Bu da 4:00 gibi kalkıyor olmam gerektiğini, başkentte de 1-1.5 saat boş boş beklemek zorunda olduğumu gösteriyor. 5:20 otobüsü 1910'dan kalma muhtemelen. Koltuklar kırık dökük, korkunç bir sigara kokusu, her yanından gıcırtılar yükselen bir konserve kutusu kendisi.

İlk günüm. Şöför ve muavin ve onların arkadaşı toplamda 2 paket sigara içiyorlar. Hayatımda araba tutmadı beni. Otobüsten iniyor ve otogarın tuvaletine koşuyorum. 10 dakika kadar kusuyorum. Taksiye binip havaalanına gidiyor, bir posta da orda kusuyorum. Yok diyorum. Ben asla yapamam bu işi! Ben İstanbul'da otobüse binmeyen, genelde yürüyen olmadı taksiye binen biriyken, nasıl yapacağım bu işi?!? Mümkün değil.

Tur geliyor. Yüzüm gözüm kayık ama mikrofonu elime alıp insanların yüzlerine bakınca daha iyi
oluyorum. Onlar bu ülkeye tatile geldiler ve benim dramıma hiç ihtiyaçları yok! Toparlan! Zaten ezelden beri mikrofon severim :D Yol boyunca anlatıyorum, sonra silent guide ile birlikte Budva'yı geziyoruz. Ertesi günler için ekstra turları öneriyorum. Gelin diyorum birlikte gezelim. Epey satış oluyor. Ülkede azıcık insani otobüs olduğundan satışlar hemen yapılıyor ki, otobüsler o gün tutulsun. Yoksa açıkta kalınıyor. Paraları teslim etmeye gidince çok şaşırıyorlar. İlk kez tura çıkan birinden böyle bir performans beklemiyorlarmış. Moralim düzeliyor ama otobüs kısmına çözüm bulmazsanız ben yokum diyorum. Bulacağız diyorlar. (1 sene sonrasından bildiriyorum: Çözüm bulunamadı ama ben alıştım. Artık uyuyorum bile o otobüslerde! İnsan dediğin her şeye alışıyor.)


Tur maceraları ve dedikoduları başlıyor!!!



Not: Zeki Kayahan Coşkun bizleri Zekirdek'e konuk etmekle kalmadı, arkadaşı Metin Karaşahin ile bizi ziyarete de geldi! Birlikte güzel vakit geçirdik ama ben epeyce kötülediğimden telefonda vedalaşabildim. Yine gelin!


2 yorum :

  1. insan gercekten herseye ayak uyduruyor.cok guzel yazmissin gulum

    YanıtlaSil
  2. Vallahi süpersiniz! Azminize hayran kaldım. Tebrik ediyorum sizi can-ı gönülden. Ilknur. (Bosphorus Glass benim milattan önce cam boncuk yaptığım günlerden kalan blogum)

    YanıtlaSil